Yalçın Çıdamlı ile fotoğraf sanatı üzerine

7 kişisel sergi açan ve ulusal-uluslararası birçok grup ve topluluk sergisinde yapıtları sergilenen eğitmen ve fotoğraf sanatçısı Yalçın Çıdamlı ile fotoğraf sanatı üzerine konuştuk.

47674e109b85ae6495880f2604f34f58_l

Fotoğrafı tanımlar mısınız?

Fotoğraf;  bir takım optik-mekanik-elektronik düzenekleri içeren “karanlık kutu” içindeki ışığa karşı duyarlı bir katmana görüntüyü kaydetmektir.

Anılan donanım bileşkesiyle donanmış “Camera Obscura”/ Karanlık Oda(Kutu), önümüzde bulunan küreden bir kesit, bir çerçeve seçmemizi sağlar ve biz, bir dizi teknik uygulamalar ile bu kesiti, bir gerçeklik yanılsaması yaratırcasına ışığa duyarlı bir yüzeye yani duyarkata(film ya da sensör) kaydederiz.

Belli bir görüş yıllarca fotoğraf sanatını tartıştı, resim sanatının farklı bir kolu olarak fotoğraf sanatını topluma nasıl anlatabiliriz?

Fotoğraf 19. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkmış ve yeni sayılabilecek bir medyadır. Her ne kadar ortaya çıktığında bazı ressamların telaşlandığını bilgi olarak biliyorsak da, 19. yüzyılın sonlarına değin birbirini yakından etkileyen iki farklı üretim ortamı olarak, daha bir yüzyıl tamamlanmadan, hem resim(ve ressamlar) özgün dillerini ve sanatsal akımlarını oluşturmuşlar, hem de fotoğraf, yeni bir üretim ortamının getirdiği işlevsellikler üzerinden insan algısını etkileyen bambaşka bir yönde evrilmeye başlamıştır.

Teknik temele dayanan bir üretim biçimi olduğundan hareketle, fotoğrafın ilk dönemlerinde, objektifini objeye yöneltmiş bir belge oluşturma üzerine yoğunlaştığını, ama çok kısa süre içinde, görsel sanata ait bir anlatım dilinin kendine özgü yapısını da biçimlendirdiğini söyleyebiliriz.

Mağara duvarlarına, seramiklere, kutsal alanlara resim yaparak görsel iletişimi sağlayan insanoğlu, yüzyıllarca edindiği deneyimi süzerek resim sanatının özgün anlatımlarını oluştururken, elbette resim sonrası yeni bir görsel üretim biçimi olarak ortaya çıkmış olan fotoğrafın dil estetiğini de yoğun bir biçimde etkilemiştir.

Ancak bu durumdan hareketle -sorunuzda da yer aldığı haliyle- fotoğrafın, resim sanatının farklı bir kolu olduğunu söyleyemeyiz. Fakat, topluma; resmin derin geçmişi ile bugününü bağlayan görsel tarihi aktarmak, başlı başına bir sorun olarak ele alınabilir. Hele bizim gibi geçmişte sınırlı üretimleri olan ve toplumsal kültürde ve eğitim süreçlerinde sığ bir yer kaplayan bir durumdan da söz edersek!

Fotoğraf üretimini de, ayağını böylesi bir zemine basan görsel bir anlatım olarak vurgulamak gerekiyor sanırım. Yoksa, bir takım makina, objektif vb. donanımın bir arada kullanılmasıyla ortaya çıkacak teknik bir uygulama ürünü olarak değil…

Fotoğrafçıyla fotoğraf sanatçısı çok farklı meslekler, biz bunu ayırabilir miyiz?

Az önce andığımız, fotoğrafın teknik bir uygulamaya dayanan üretim biçimi olmasından hareketle, işin zanaatını/tekniğini uygulayan meslek fotoğrafçılıktır diyebiliriz.

Sanatçılık ise, meslek sözcüğünün temel tanımı açısından bir meslek değildir. Her sanatsal üretimde bir takım araç-gereç yer alır, bunlar ile ortaya çıkan anlatımlarda sanatsal dili görebiliriz. Bu ise, teknikleri uygulayarak, zihinsel süreçlerin uyardığı ve kendine özgü yaratımların sonucu olan yapıtın üretimidir.

Şöyle de ifade edebilirim: Sanatçının dünyaya bakışı yani ideolojisi, bulunduğu coğrafya ve dünya ile ilişkisi, yaşadığı toplum içindeki konumlanışı gibi tüm varoluşsal dinamikler içinde beliren zihinsel süreçlerinin bir aşamasında, zaman içinde olgunlaştırdığı fotografik üretim tekniklerinin de devreye girmesiyle sanatsal yapıt ortaya çıkar. Bu anlamda da; standart bir norma göre, belirli bir zaman diliminde üretilmiş bir üründen ve bu ürünü üretmiş bir meslek erbabından değil, kendi özgül koşullarının belirlediği süreçte ortaya çıkan yapıtın üretimini gerçekleştiren kişi olan sanatçıdan söz ediyoruz.

Bir insan fotoğraf inceleyerek, sergilere giderek görsel bakışını geliştirebilir mi? Yani fotoğraf sanatını nasıl anlayabiliriz?

İzlemek, görsel alandaki görgümüzü arttırabilir. Ancak, neyin, nasıl izleneceğini bilmek için, fotoğrafa ait asgari bir üretim süreci bilgisi ve görsel algımızın zenginleşmiş olması gerekir. Kentimizde çok sayıda açılan fotoğraf sergisinin niteliğine bakarak bir bakış açısı gelişiminin gerçekleşeceğini söylemek oldukça zor! Özellikle eleştiri kurumunun çalışmadığı; eleştiriden, portredeki kafanın niye öyle kesildiği, direğin bulunduğu yerin altın orana uymaması vb. anlaşıldığı bir ortamda, diğer sanatlarla, felsefeyle ve toplumbilimle ilişkisi olmayan bir bakış yönü, görsel algı gelişimine işaret etmez diye düşünüyorum.

Sizin sanatınız özelinde işlemeyi sevdiğiniz ve anlatmak istediğiniz temel temalar ne olmuştur?

Minimalist, grafik anlatımlı doğa ve yaşama dair konularımı her zaman temel üretimlerim olarak niteleyebilirim.

Yanı sıra, belirlediğim bir konu ve/veya kavram çerçevesinde oluşturduğum projelere dayanan tematik diyebileceğim çalışmalarımda, alışılagelmiş davranış ve düşünce kalıplarına uyum sağlamış bireylerin toplumsal ilişki hallerine eleştirel bir çerçeveden bakarak, tasarlanmış dışavurumcu soyutlamalar yapıyorum.

Fotoğraf sanatçıları genelde bulundukları bölgelerde dernekleşmekte, birbirlerine destek olabilmekte, 

sizin de bu konuda başarılı çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Evet! Ben İFOD (İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği) kurucularındanım. 1986’dan, ayrıldığım 1999 yılına değin çok etkin çalıştım. Fotoğraf sanatının bir dernekte nasıl örgütleneceğine dair yoğun çalışmalarımız oldu. Örneğin klasik, yönetim kurulu-üyeler vb. bildiğimiz örgütlenmeye seçenekler oluşturmaya başlamıştık.

Uzun soluklu projeler de özellikle anmam gereken konulardan. Bu konuya en iyi örnek “Geleneksel Sergiler”… Belirlenmiş bir kavrama dayanmasından, seçici kurulunun nasıl oluşacağına, dernek içinde bir yıllık süreçte nasıl olgunlaştırılacağından, sergi ve sergileme ölçütlerine değin birçok ayrıntıyı barındıran gelişmeye açık bir proje(ydi)…

Yayınların izlenmesi, kütüphanecilik düzeniyle çalışan bir kitaplığın geliştirilmesi, “Bakaç” adlı giderek kapsamlı bir düzenli yayına dönüştürmeyi düşünerek yayına başladığımız bülten…

Daha başka şeyler de sayılabilir. Ancak sorunuzda yer alan dernek-destek ilişkisine de kısaca değinmek isterim. Fotoğraf üretiminin çok farklı yönleri olması, fotoğrafı bir sanatsal anlatım dili olarak kullanan bireyler -ki toplum bunlara sanatçı diyor- ile bunun dışındaki üretim yapma hallerini ayrıştırmayı gerektiriyor, benim düşünceme göre… Bu bir alt-üst değer kavramı değil, andığınız destek olma halini ve daha da ötesi;  kimlerin bir arada olacağı, toplumla nasıl ve hangi kesitlerde buluşulacağı gibi birçok önemli konuyu tanımlamakla ilgilidir.

Kurulması için, tüm derneklerce zamanında çok çaba harcadığımız Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu’nun ve üyeleri olan fotoğraf sanatı derneklerimizin çoğunun, sanat adına ne yaptıklarına bir baktığımızda, bugün için iyi bir konum tanımı yapamıyorum ne yazık ki…

Fotoğraf eğitimi de veriyorsunuz hiç bilmeyen biri için eğitimin aşamaları nelerdir?

Bilinmesi gereken eğer fotoğrafın teknik temelleri ise -ki fotoğrafik üretim için asgari koşuldur- kendimize ait olacak bir fotoğrafı elde etmek için, kendi irademizle kumanda ettiğimiz elimizdeki donanım bileşenleriyle (objektif, kamera, vs…) bunun koşullarının nasıl yaratılacağının öğrenileceği adeta temel bir gramer eğitimi ilk adımdır. Bu aşamadan sonra kontrolü elimizde olan ışık koşullarında yalın egzersizler ile pratiği geliştirmektir. Bugünün egemen üretim biçiminin sayısal(dijital) teknolojiye dayandığını da anımsayarak, çekim sonrası, asgari veya azami bir dizi bilgisayar uygulaması yapacağımızı da vurgulamamız gerekir.

Bunlar işin teknik yanı… Tabii ki en yalın halde bile görsel bir alanda çalışıyoruz. Dolayısıyla bilmemiz gereken görsel algılama ve anlatımın -uymamayı seçsek bile- temel kuralları… Ve elbette fotoğraf ustalarının yapıtlarına kez ve kez bakmak…

İçinde yer aldığım Çizgelikedi Görsel Kültür Merkezi’ndeki eğitimlerimizde de temel ölçütümüz, yukarıda anlattığım gibi bir sistematik oldu.

Fotoğrafa yeni başlayanlara tavsiyeleriniz ne olur?

Yukarıda sözünü ettiğim süreçleri içeren eğitimler ile, fotoğrafın teknik temellerini içe sindirmekle ilk adımı attıktan sonra, dağılmadan, belli konulara yönelmek; burada yapılabilecek çalışmalar çerçevesinde üretime dair olanakları, sınırları, koşulları tanımlayabilecek hale gelmeyi planlamak hemen ardışık adım olabilir.

Bunlara paralel olarak, fotoğraf ustalarının çalışmalarını, internet olanağını da kullanarak, port folyolar, konu bütünlükleri ve zaman içindeki seyri çerçevesinde incelemeyi altını çizerek salık veriyorum.

Üretimleri değerlendirip sağlıklı eleştiri yapabilen kişi ve kurum sayısının azlığını da unutmadan, emek vere vere, sabırla gelişilebileceğini, ilk aşamada ülkemizde oldukça yoz bir seyir izleyen fotoğraf yarışmalarından da uzak durulması gerektiğini özellikle vurguluyorum.

İzmir, Temmuz’2013

www.yalcincidamli.net

yalcin@yalcincidamli.net

Ropörtaj: Ersin Kayadibinlioğlu

Yalçın Çıdamlı’nın portre fotoğrafı: Levent Karakardeş

 

TEKZİP

Dergimiz Narlıdere Life’ın Ağustos 2013 sayısında Yalçın Çıdamlı ile yaptığımız “fotoğraf sanatı üzerine” başlıklı ropörtajımız eksik basılmıştır. Ropörtajın tamamı yukarıdadır. Sayın Yalçın Çıdamlı, Ersin Kayadibinlioğlu ve Siz değerli okurlarımızdan özür dileriz.

Narlıdere Life

 

0 Shares:
Bir yanıt yazın
You May Also Like