YÜZ GENÇLEŞTİRME VE DOLGULAR

Yüzümüz çevremiz ile iletişimimizde en önemli olan, duygu durumumuzu en çok etkileyen, bunun yanında dış etkenlere en çok maruz kalan en önemli vücut kısmıdır. Son yıllarda teknolojinin gelişmesi, hemen her saniye fotoğraf çekilmesi ve paylaşılması, sosyal medyanın inanılmaz ölçüde kullanıma girmesi ile birlikte yüz görünümü çok daha önemli hale gelmiştir. Yaşın ilerlemesi ile beraber yerçekimi, güneş, toz ve benzeri tüm diğer dış etkenlere bağlı etkiler en çok yüzde kendini gösterir. Elmacık kemiklerinde belirginliğin azalması, ağız ve göz çevresinde kırışıklıların artması, gözaltında torbalanmalar ve renk değişiklikleri, yanaklarda oluşan aşağı doğru sarkmalar, yüz cildimizde kırışıklıkların artması, yüz bölgesinde yaşlanma ile en sık gördüğümüz değişikliklerdir. Bu değişikliklerin bir kısmı cerrahi yöntemler ile tedavi edilirken bir kısmı ise cerrahi olmayan yöntemler ile tedavi edilmektedir. Dolgu işlemleri; cerrahi gerektirmemesi, pratik ve ağrısız olmaları nedeniyle yüz gençleştirme işlemlerinde en sık tercih edilen yöntemlerin başında gelmektedir.
Yüzde kullanılan dolgularda ana amaç ciltteki kırışıklıkların giderilmesi, yaşın ilerlemesi ile birlikte yüzde oluşan yağ doku kaybına bağlı hacim eksikliğinin giderilmesidir.

Yüzde dolgu ile giderilebilen problemleri şu şekilde sıralayabiliriz:

Kaşlarımızın ortasında botulinum toksin ile giderilemeyen kırışıklıların ve göz çevresindeki ince çizgilerin giderilmesinde
Elmacık kemiklerinin tekrar belirgin hale getirilmesinde
Yüzdeki sarkma görünümünün azaltılmasında
Gözaltında oluşan çukurlukların doldurulmasında
Ağız çevresinde yaş ile oluşan olukların doldurulması ile belirginliğinin azaltılmasında
Dudaklara hacim kazandırılmasında
Dudaklarda sigara içilmesine bağlı gelişen olukların giderilmesinde
Çenenin şekillendirilmesinde
Şakak bölgesinde oluşan çukurluğun giderilmesinde
Burun sırtındaki yükseklik görünümünün azaltılmasında
Yüz bölgesinde kullanılan dolgu materyalleri çok çeşitli olabilmektedir. 1960’lı yıllarda dolgu amacıyla ilk olarak silikon kullanılmıştır. Silikon vücut tarafından emilmediğinden zamanla uygulama yapılan kişilerde sertlikler ve yaralar oluşmuştur. Bu nedenle bu uygulama terkedilmiştir. 1980’li yıllarda dolgu amacıyla sığır kaynaklı kollajen kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bu yöntemde alerjik reaksiyonlara neden olmuş ve terkedilmiştir. Daha sonraları akril içeren maddeler ve poliakrilamid adı verilen sentetik maddeler kullanıma girmiştir. Bu maddelerin vücutta kalım süreleri 4-5 yıl olsa da sentetik madde olmaları ve vücutta doğal olarak bulunmamaları nedeniyle yabancı cisim reaksiyonlarına yol açmıştır. Bu nedenle nadiren kullanılmaktadır. Son yıllarda vücudumuzda doğal olarak var olan hyaluronik asit içeren dolgular üretilmeye başlanmıştır ve günümüzde en sık kullanılan dolgular hyalüronik asit içeren dolgulardır.
Hyalüronik asit labaratuar ortamında “streptokok” bakterisinden elde edilir ve saflaştırılır. Daha sonra vücutta kalım süresini arttırmak amacıyla çapraz bağlar eklenir. Hyaluronik asit vücudumuzda doğal olarak bulunduğundan hyalüronik aside karşı alerjik reaksiyon nadiren meydana gelir. Ancak çapraz bağ oluşturmak amacıyla kullanılan maddelere karşı reaksiyon azda olsa gelişebilmektedir.
Hyaluronik aist dolguları yanında sıklıkla kullanılan bir diğer dolgu kalsiyum hidroksi apatit kristalleridir. Kalsiyum kristalleri bağışıklık sistemi tarafından yok edilirken yoğun bir kollojen üretimi olur. Böylece cildin gençleşmesi ve hacim kayıplarının yerine konulması sağlanır. Kalsiyum kristallerinin alerjik potansiyelleri çok azdır. Sıklıkla elmacık kemiklerinin belirginleştirilmesinde, çene ve burnun şekillendirilmesinde kullanılır. Bu dolguların ince cilt çizgilerinin giderilmesinde kullanımları uygun değildir. Bu nedenle göz çevresi, alın ve dudaklarda kullanılmamalıdır. Hem hyaluronik asit dolguları, hem de kalsiyum hidroksiapatik kristali içeren dolgular FDA onaylı dolgulardır.

Yüz dolgusunun kalıcılığı nedir?

Kalıcılık dolgunun uygulandığı bölgenin hareketli bölge olup olmamasına, uygulanan dolgunun tipine ve hastanın özelliklerine göre çok değişmektedir. Hyaluronik asit dolgularında süre 6 ay ile 18 ay arasında değişirken kalsiyum hidroksiapatit içeren dolguların etki süreleri 1-2 yıl arasında olabilmektedir. Ağız çevresi gibi hereketli bölgelerde dolgunun kalım süresi en azdır ve 6 ay -1 yıl arasında olduğu söylenebilir. Göz çevresi dolguların kalım süresi daha uzundur.

Uygulama sırasında ağrı hissedermiyim?

Dolgu maddelerinin bir kısmı lidokain denilen anestezik bir madde içerir. Bu nedenle uygulama sonrası pek ağrı olmaz. Ancak uygulama sırasında çok az da olsa ağrı olmaması için lokal anestezik içeren kremler kullanılabilir veya bölgesel uyuşturma işlemi yapılabilir.

Uygulama sonrası nelere dikkat emeliyim?

Dolgu uygulaması yapıldıktan sonra belli bir süre (3-5 gün) uygulanan yerde şişme olabilir. Bu şişme çoğu zaman dolgunun su tutma özelliğine bağlıdır. Dolgu yapıldıktan 1-2 gün sonrasına kadar çok fazla mimik yapılmamalıdır. Bunun dışında hasta dolgu yapıldıktan hemen sonra normal hayatına geri dönebilir.

Dolgu sonrası gelişen problemler nelerdir?

Dolgu sonrası en sık gelişen problemlerden biri alerjik reaksiyonlardır. Bunun önüne geçmek için güvenilirliğini kanıtlamış dolguların tercih edilmesi gerekir. Özellikle enjekte edilebilen sıvı silikon vb. doğal olarak vücutta varolmayan dolgulardan uzak durulmalıdır. Diğer önemli problemlerden biri de dolgunun yanlış bir bölgede ve cilt derinliğinde kullanılması ile oluşan cilt altı sertlikler ve düzensizliklerdir. Bu problemin çözümü bazen cerrahi işlemlere kadar gidebilmektedir. Enfeksiyon steriliteye önem gösterilmediğinde gelişebilen diğer önemli bir problemdir. En önemli komplikasyon ise genellikle dikkatsiz ve eğitimsiz kişilerce yapıldığında damar içine yapılan enjeksiyon sonucu ciltte çürüme, yara açılması ve körlüğe kadar gidebilen problemlerin gelişmesidir.

0 Shares:
Bir yanıt yazın
You May Also Like