Yoga’da enerji alanları

Afet Orşin Coşkun

Son dönemde sıklıkla duyduğumuz kelime başlıklarından biri de hiç kuşkusuz Eril ve Dişil enerji alanı. Cinsel kimliğimizdenbağımsız olan bu enerji alanları hayatımızın neresinde yer almakta? Bize yararı ne?

Hint yoga sisteminde eril ve dişili elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.Konu derin ve etkileyici.Ayni zamanda kendimizi görmemiz için bir rehber niteliğinde…

Haydi başlayalım o zaman

Hint Yoga sisteminde en çok duyduğumuz kavramlardan biri de Prana’dır ve genelde yaşam enerjisi olarak çevrilir. Prana hayatın ve bilincin akışını sağlayan enerji kanallarıdır. Bedenimizde karmaşık olarak değil belirli ince kanallardan akar, bu kanallara ise Nadi adı verilir. Nadiler bütün bedene yayılırlar. “Nad” kelimesinin anlamı ise akmaktır. Su gibi akmak, en az direniş yolunu bulmak ve yolundaki her şeyi beslemek nadiyi daha iyi anlatıyor. Nadi kan damarı gibi boru biçiminde olan ve biyoenerji geçiren kanaldır. Bunun dışında Nadi kelimesi ‘hareketli enerji’ anlamına gelmektedir. Nadi hareket eden enerjiyi taşıyan araçtır. Nadiler bizi canlı tutar bizi enerji akışı ile besler. Nadi’ler sayesinde, bir şeyleri uzak mesafeden görebilir ve duyabilir ve diğer bilinç seviyelerinde hareket edebiliriz. Enerji düzeyini görme yeteneğini geliştirmiş insan Nadi kanallarını ışık akımları şeklinde görmektedir.

İnsan vücudunda, bu yaşam gücünü tüm vücuda dağıtan 72.000 Nadi’ler ince ve mükemmel bir ağ vardır. Fiziksel düzeyde Nādī’ler sinir sistemine tekabül ederler ancak etkileri bunun ötesinde varlığımızın astral ve manevi düzlemlerine uzanır. Eğer tüm Nadi’ler doğru çalışıyorsa, o zaman sağlıklıyız ve genelde mutlu oluruz. Ancak hemen hemen her birimizin fiziksel veya psişik bir sorunu var, bu da Nadilerin bazılarının düzgün çalışmadığı ve dengelenmesi gerektiği anlamına gelebilir.

En önemli nadi yani enerji kanalları, sushumna, ida ve pingala’dır. Sushumna omurga boyunca ilerleyen en önemli enerji kanalıdır.

Sushumna, omuriliğin merkezi kanalı boyunca ilerler ve bilinci temsil eder. Kundalini enerjisinin bu yol boyunca yükselip uyanacağına inanılır. Sushumna nadi kundalinin geçit yoludur diyebiliriz. Kelime kökeni itibariyle kundalini Sanskrit dilinde, daireler çizme, spiral çizme anlamlarına da sahiptir. Tarif edilen bu enerjinin( Kundalini enerjisinin) sembolü, “kıvrılmış uyuyan bir yılandır.”

Sanskritçe bir sözcük olan kundalininin Türkçe ‘deki en yakın karşılığı “sarmal”dır.

Kundalini omuriliğin dibinde yedi rakamın yarısına eşit üç-buçuk kez kıvrılmış uyuyan bir yılan şeklinde gösterilir. Omurgamızın sonlandığı kuyruk sokumu bölgesinde pasif bir biçimde yattığına inanılır.

Sushumna’yı solundan ve sağından iki esas nadi sarar bunlar ida ve pingaladır.

İda ve pingala nadiler kök çakradan zıt yöne doğru dairesel hareketle birbirlerinden ayrılırlar. Bir üst çakrada buluşup tekrar dağılarak altıncı çakrada (ajna çarka/ alın çakrası) son defa buluşup, ulaştıktan sonra burun deliklerinden fiziksel bedenden dışarıya çıkarak biter ve devrelerini tamamlarlar. İda ve pingala dengeli bir şekilde devrelerini tamamlarlarsa uyumakta olan “Kundalini enerji” uyanarak sushumna kanalı boyunca yükselir, çakralar dengeye gelir ve her insanın ulaşmaya çalıştığı en verimli haline ulaşılır.  (çakralar konusu daha sonraki yazılarımızda detaylıca anlatılacaktır)

İda ve pingala bizim eril ve dişil özelliklerimizi temsil ederler. Her insanda iki özelikte bulunmaktadır. Bazı insanlarda eril bazı insanlarda dişil özellik daha belirgindir. İda ve pingala yaşamda ki dualiteyi de bize göstermektedir. İyilik ve kötülük, güzellik ve çirkinlik, güneş ve ay, erkek ve kadın, beynin sağı solu ve benzeri karşıtlıklar aynı bütünün parçası ve tamamlayıcısıdır.

Bu dualiteye Shiva ve Shakti’nin dansı ile devam etmek istiyorum. Tanrtik öğretilerde Tanrılar kadar Tanrıçalara da oldukça hürmet edilir. Hatta Tanrıçalar biraz daha ön plandadır. Bu öğretide Tanrıça, Tanrı’nın arkasındaki güç değil, bilakis içindeki yaratıcı güçtür ve Tanrıça gücü olmadan Tanrı, Tanrı olamaz.

Tantra yazıtlarında evrenin yaradılışı şu şekilde hikâye edilir. Her şeyin sahibi ve ta kendisi olan Tanrı Shiva (bilinç) her zamanki gibi tüm varlığı ile sakince oturmaktadır, etrafında yılanların ve yaratıkların olmasına rağmen ona hiç bir şey olmamaktadır. Birden karşısına bir kadın görüntüsü çıkar; shakti’nin bedenleşmiş hali Paramdır bu kişi. Shiva şaşkınlıkla bağırır: “Sen de kimsin?” Param, küçümseyerek karşılık verir; “Asıl sen kimsin?” Öfkelenen Shiva, “ben her şeyim,” der, “eğer sen varsan, benim bir parçam olmalısın!” Şuh bir kahkaha atan Param, “öyleyse yok olayım da gör,” der ve birden gözden kaybolur. Shiva şaşkınlıkla öylece kalır ve sorar; “bütün sesler nereye gitti?” Sonra bir OM (aum) sesiyle geri gelir Param. Ardından birbirlerinin varlığını ve bütünlüklerini kabullenirler.

Shiva ve Shakti bir gün elele tutuşup, dönerek dans ederken, yavaşça parçalanmaya başlarlar. Bu parçalanışla evrenin oluşmaya başladığı, eril bilinç ve yaratıcı dişil gücün parçalarının tüm evrene yayıldığı gibi insan bedenine de nüfuz ederek dönüştüğünü anlatılır. Bu hikâyeye göre Shiva ve Shakti, hepsi bir arada ilahi bilincin tezahürleridir, aynı madalyonun farklı yüzleri.  Bu iki kutsal enerjiler eşit ve zıt kuvvetlerdir. Biri olmadan diğeri olamaz. İkisi Bir’in iki temel yönüne tekabül eder. 

Her şeyin birbirinden ayrılamaz iki karşıt kutbu vardır. Nerede bir kutuplaşma varsa orada hareket vardır. Her oluşum kendi içinde, kendi varlığını ve zıddını taşır. Tıpkı Shiva’nın içinde ki Shakti ya da Shakti’nin içinde ki Shiva gibi.

Bu iki enerjiyi yani ida ve pingalayı bazı özel nefes egzersizleriyle dengeleyebiliriz. Her biri birer burun kanalından kontrol edilebilir. Nefes alınca ida ve pingala kanallarında akan şey “prana” yani hayat enerjisidir. Pranayı kontrol edebilmek demek nefesi kontrol etmek demektir. Burundan nefes alıp vermenin önemini ortaya koyar şekilde, bu iki enerji kanalı da burun deliklerinden başlamaktadır. İlk yöneldikleri yer göz ve sonra baş bölgesidir. Buradan kuyruk sokumuna kadar devam etmektedirler.

İdayı ve Pingalayı tanıyalım…

İDA

Sol burun kanalımız, bedenimizin sol tarafı ve beynimizin sağ tarafı ida enerjisidir.

Ayı temsil eder ve dişil özelliktedir. Doğası gereği besleyici olarak kabul edilir.

Gecedir ve rengi mavidir.

Yin enerjidir, karanlık, soğuktur.

Duygusaldır, biriktiren, saklayan, algısı derin, sahiplenen ve evcimendir.

Değişkendir.

Bekleyendir.

Alıcıdır.

Sezgiseldir ve içe dönüktür. Renkler, görsellik, müzik, hayal gücü, vs konularıyla ilgilenir.

Metabolizmayı yavaşlatır, nabzı düşürür.

Parasempatik sistemi devreye sokar ve meditatifdir.

Bilinçaltı idadir.

PİNGALA

Pingala sağ burun kanalımızda, bedenimizin sağ tarafında ve beynimizin sol tarafındadır.

Güneşi sembolize eder ve eril enerjidir.

Gündüzdür ve rengi kırmızıdır.

Beynimizin sol tarafı mantık yürütme, rakamlar, hesaplamalar ile ilgilidir.

Bilinçtir.

Yang, aydınlık, mantıksal, aktif, dışa dönük, harcayan, dağıtan, algısı sığ ve avcıdır.

Harekete geçendir.

Vericidir.

Pingala metabolizmayı hızlandırır, nabzı yükseltir, sempatik sistemi devreye sokar.

Pingala tüm hayati somatik süreçleri kontrol eder.

Objektif kalmayı sağlar ve zaman kavramını yönetir.

İda ve pingalayı anladıkça içimizde ki erili ve dişili kabul edip dengeye getirmek için çeşitliçalışmalarda bulunabiliriz.

Eril ve dişil enerji alanları hayatımızın büyük bir parçasını oluşturmakta… Hayır diyememek gibi bir durumda kalmak bile dişil enerji alanımızın, sürekli emir veriyor halde kendimizi bulduğumuzda ise eril enerji alanımızın yeterince dengede olmadığını bize gösterir. Eril alanda çok fazla kaldığını düşünen birisi dişil alanını besleyecek aktivitelerde bulunabilir. Mesela yin yoga yapmak ya da çiçek yetiştirmek dişil alanı besler. Çok dişil alanda kaldığını düşünen bir kişi ise güçlendirici yoga derslerini ya da kas kütlesini arttıracak sporlar yapabilir.

Dişil alanı yeterince dengeye gelmemiş olan bir kadının, sürekli emirler yağdırdığını ve öfkeli olduğunu görmek mümkün. Bu örnekte kişinin eril alanı çok daha baskındır.

Eril alanı yeterince dengeye gelmemiş bir erkeğin ise karar veremeyen, daha içe dönük ve konuşurken kısık seste iletişim kuran biri olduğunu görebiliriz. Burada ise erkeğin dişil enerji alanı baskındır.

Bir kadın, dişil enerji alanını güçlendiremediği gibi eril enerji alanını da beslemezse ne olur?

Kararsız olur, hangi yöne gideceğini bilemez. Harekete geçemez, olduğu yerde kalır. Tembellik hali içindedir ve bu kişi kilo almaya oldukça meyilli olur. Duygusal inişleri, çıkışları çok fazla olur. Kendini amaçsız hisseder ve depresyon bu kişi içinkaçınılmazdır.

Eril gücü az olan bir kadın kendi dişiliğine güvenerek eril tarafını güçlendirmeli.

Ayrıca kendini suçlama, sevilmemekorkusu, aşırı fedakârlıkta bulunma, kendine güvenmeme dişilin dengede olmadığını bize gösterir.

Bir erkeğin dişil enerji alanı yeterince güçlü olmaz ise ve eril enerjisi fazla olursa ne olur?

Otorite sahibi olur ya da olmaya çalışır. Kararları kendisi verir. Verdiği kararların doğruluğunu asla tartışmaz. O ne dese haklı ve doğrudur. Oldukça öfkelidir ve şiddete meyilli olur. Negatiftir ve her zaman eleştirir. Memnun edilemezdir.Değişime ayak uydurumaz.

Dişil gücü az olan bir erkekte bu özellikler varsa dişilin iyileştirici gücünü hatırlayarak dişil enerjinin zekâsına güvenmeli.

Ayrıca kaybetme korkusu, bencillik, suçu başkalarına atmak, duyguyu zayıflık olarak görmek eril enerjinin dengede olmadığını gösterir.

Shiva’nın ve Shakti’nin dansını her nefes alış verişimizde hissetmeliyiz. Bütünün bir parçasını kendi içimizde ki zıtlıkları hatırlayıp, onurlandırmak bize iyi gelecektir. En başta buna gönüllü olmalıyız. Kendimize sınırlar koymadan önce cinsel özümüze sahip çıkarak bu iki enerji alanını dengeye getirmeliyiz. Yoga ve nefes çalışmaları bu alan için çok ideal bir yol. Hem enerji bedenimizde hem de fiziksel bedenimizde çalışmalar yaparak kendimizi sade halimizle görüp neye ihtiyaç duyduğumuzu farkedebiliriz.

Ve işte o zaman kendi dansımızı yapmaya hazır olduğumuzda yaşamın kutsallığına şahitoluruz.

Mudra

Mudra ismi Sanskritçede jest, duruş ve mühür anlamına geliyor.Eldeki bölgeler ve parmaklardaki boğumların tamamı farklı durumları temsil eder ve parmakları farklı pozisyonlara sokarak bu alanlarda çeşitli bağlantılar sağlanır. Her bir parmak ucunda bulunan sinirlere temas edilerek, sinirsel bir aktivite başlatılır.

İnsan vücudunda akmakta olan enerjiyi belli şekillerde yönlendirerek kişinin kendini geliştirmesini vebedenin bir başka bölgesine ya da zihinsel, ruhsaldurumuna şifa olur. Kendi öz enerji potansiyeliniz ile ne zaman temasa geçmek istiyorsanız o zaman mudra uygulamanızı yapabilirsiniz. Mudra uygulamasının ne zaman yapılacağı kişiye özeldir. Ne zaman ihtiyaç hissederseniz o zaman sizin icin ve uygulama için doğru zamandır. Duygular ve sezgiler çoğunlukla gitmeniz gereken yönü işaret etmektedirler. Siz o sese kulak verin.

Mudra uygulaması yaparken rahat ettiğiniz bir meditasyon oturuşunayerleşin. Altınıza bir minder almak omurganızın uzun kalmasına destek olacaktır. Başınızın tepesiyle yukarı uzama hissini bulun ve oturma kemiklerinizi iyice yere bastırın. Gözlerinizi kapatıp nefes alış verişlerinizi takip edin. Bir kaç dakika sonra tercih ettiğiniz mudrayi uygulayabilirsiniz.

Lotus Mudra

Lotus Mudra kalp çakrasını açar ve saflığın bir simgesidir. Lotus çiçeği tatlı su göllerinin ve nehirlerin dibinde, kirli ve çamurlu ortamda yetişir. O uzun ve güçlü kökü uzanıp suyun yüzeyine eriştiğinde çiçeğin mucizesi başlar. Yaprakları teker teker gelişirken bir gün koca bir çiçek oluşuverir. Ne zaman ki bu çiçeğin yaprakları güneş ışığıyla buluşur, o zaman tüm ihtişamıyla açar.  Çamurdan çıktığına “bin şahit ister” o gün, çünkü hem  tertemizdir hem de mis gibi kokar.  Karanlıktan çıkan ışığın ve güzelliğin sembolüdür.Lotus, karanlık ve üzücü zamanlarda ortaya çıkan iyilik gibi sihirin sembolüdür

Lotusun mesajı köklerinize bağlı kalmak, kendinizi ışığa açmak ve hayattaki en büyük kararlılık duygusunun açık bir kalp olduğunun farkına varmaktır.

Yapılışı: Avuçlarınızı birbirine yaklaştırın. El topuklarınızıbirbirine değdirdin. Bas parmaklarınızın ve serçe parmaklarınızın dış kenarlarını birbiriyle temasettirin. Geri kalan diğer parmaklarınızı yayabildiğiniz kadar yayın.  Ne kadar açılabilirse parmaklarınız o kadar açılsın.  Sonra kalbinize doğru yaklaştırın ve en az üç dakika olmak kaydıyla istediğiniz kadar bu halde kalabilirsiniz.

Nefes alırken ve verirken kalbinizde bir lotus çiçeği olduğunu hayal edin. Her nefes alış ve verişte bu çiçeğin biraz daha açıldığını, etrafını tamamen ışık, sevgi, hafiflik, ferahlık, sıcaklık  ve sevinç hissi sardığını imgeleyin.

Instagram Adresi: Orsinyoga

0 Shares:
Bir yanıt yazın
You May Also Like