Çatışma süresince sürekli olarak “Kim suçlu? Kim Haklı?” sorularının cevabı bulunmaya çalışılır.
Çatışmalar herhâlde insanların birlikte yaşadıkları zamanlardan beri var olmuştur. Çatışma sırasında klasik anlayış iki tarafın olduğunu söyler. Bu iki taraf basitçe bir birilerine kendi düşüncelerini kabul ettirmeye çalışırlar. Bu iki şekilde olabilir (ikisi aynı anda da olabilir):
1) Kendi düşüncesinin doğru olduğunu ispatlamak
2) Karşısındakinin düşüncesini çürütmek (düşüncesinin yanlış olduğuna inandırmak)
Dolayısıyla eğer bir taraf 1. maddeyi yerine getirirse “haklı” durumuna geçecek, 2. maddeyi yerine getirirse “suçluyu belirlemiş” olacaktır. Ancak sorun şu ki bir çatışma sırasında her iki tarafta bu 2 maddeyi sağlamaya çalışmaktadır. Bu da çatışmayı bir kısır döngüye çevirir. Bu kısır döngü çatışmanın büyümesini ve çatışmayı çıkaran “öz”ün unutularak başka konularında devreye girmesini sağlamaktadır. Bunu hayatımızın her alanında sık sık görebiliriz.
– Aile içi çatışmada kuşak farkından kaynaklanan çatışmalarda,
– Kurum içi ast-üst çatışmalarında,
– Arkadaşlarla olan çatışmalarda
– Eşler arası çatışmalarda.
Bu çatışmaların hepsinin ortak noktası:”Kim suçlu? Kim haklı?” ekseninde devam etmesidir. Çatışma süresince sürekli olarak bu soruların cevabı bulunmaya çalışılır. Ancak bu bilimsel bir tartışma olmadığı ve herkesin kendi görüşünü savunduğu bir platform olduğu için bu yaklaşımın 2 taraf için de olumlu bir sonucu olmayacaktır. Bu yaklaşımla ortaya çıkabilecek çözümler şöyle olabilir:
– Bir taraf zorunlu olarak diğer tarafın çözümünü kabul eder.
– İki taraf birbirine ya da bir taraf bir tarafa psikolojik ya da fiziksel hasar yaratır (kavga).
– Her iki taraf da sadece bildiğini yapar ortak nokta bulun(a)maz.
Kim suçlu – Kim haklı (KSKH) yaklaşımının işe yaramamasının sebebi bir çatışmada sadece iki taraf olduğunu varsaymasıdır. Ama gerçekte bir çatışmada ortada ille de 2 taraf olması gerekmez. Hatta 3. bir tarafın olması çatışmanın çözülmesi ve yönetilmesi açısından çok büyük önem taşıyabilir.
Tarafsız olan ve iki tarafı da anlayabilecek bir 3. kişi çatışma için büyük önem arz eder. Böylece çatışan 2 tarafın tabiri caizse “balkona” çıkmasını sağlayabilir.
KSKH yaklaşımı aynı zamanda olayın çözümünden çok bir kişilik ispatı olmaktan öteye gidemez. Çoğu insan bundan kendini alamaz. Karşısının yaklaşımını kısmen kabul etmek bile sanki alttan alıp kendi haksızlığını ortaya çıkarmış gibi gelebilir. Bu durumda bulunan kişi, kendisinin haksız olduğunu bilse bile sürekli olarak savunma mekanizması açık olacaktır. Bu da aslında tartışmanın varması gereken çözüme ulaşılmasını imkânsız kılacaktır.
Bu yüzden çatışma sırasında cevaplanması gereken bazı genel sorular vardır: ( tabii ki tartışmanın yapısına göre birçok soru sorulabilir ancak bunlar genelde birçok tartışmanın tabanını oluşturmaktadır):
– Çatışmanın tam olarak kaynağı (özü) nedir? (tartışma nereden çıkmıştı?)
– Her iki taraf da; ne olsa kendini daha iyi hissederdi?
– Bunun olmamasının önündeki engeller nelerdir?
– Bu engellerden hangileri kontrol altında hangileri değil?
– Çatışma konusu ile ilgili çatışmanın gidişatını değiştirecek gelecekte beklenen bir durum var mı?
– Çatışmayı azaltacak ya da çözebilecek olan iki tarafında kabul edebileceği 3. bir kişi ya da kurum var mı?
– Çatışma konusu daha ileri bir tarihte konuşulsa bu çatışmayı olumlu yönde etkiler mi?
Bu soruların cevapları elbette ki çatışmanın bir anda sona ermesini sağlamaz. Ancak en azından çatışmanın daha verimli bir şekilde, kavgaya dönmeden yönetilebilmesini sağlayabilir.
Genel Yayın Yönetmeni/İmtiyaz Sahibi