“Adı Aylin”, “Sevdalinka”, “Foto Sabah Hikâyeleri”, Füreya ve daha pek çok eseriyle tanıdığımız, yazdığı roman ve öykülerle Türk edebiyatına önemli eserler kazandıran Ayşe Kulin’le buluştuk ve okurlarımız için sıcak bir sohbet gerçekleştirdik.
İlk kitabınız 1984 yılında “Güneşe Dön Yüzünü” adlı öykü kitabı. Ancak okurlarınız sizi ‘Adı Aylin’ adlı kitabınızla tanıdı. Gazete dizisi olarak başlayan bu eser sonradan kitaba dönüştü. Kitabın kahramanı, arkadaşınız ve akrabanız olan Aylin vefat etti. O hayattayken başlayan çalışma onun vefatından sonra kitaba dönüştü. “Adı Aylin”in yakaladığı başarıyı siz neye bağlıyorsunuz?
Aylin’in gerçekten nefes kesen ilginç, renkli ve inanılmaz hayatına.
“Geniş Zamanlar”, “Gece Sesleri”, “Türkan”, “Güneşe Dön Yüzünü” ve “Köprü” adlı eserleriniz dizi oldu. Hülya Avşar’ın oynadığı 1985 yılında Kültür Bakanlığı ödülünü de alan “Gülizar” adlı öykünüz ise film yapıldı. Bu tür çalışmalar televizyon izleyicisini kitap okumaya teşvik ediyor mu sizce?
Yapıtlardan uygulanan diziler yapıtlara asla sadık kalmıyorlar fakat diziler sayesinde eline kitap almayanların roman okumaya başladıkları da bir gerçek.
Öykülerinizde genellikle hırpalanan, hor görülen, zoru başaran kadınlar var. Bunun sebebi bir anlamda toplumsal gerçeği ele alma isteği midir?
Farkındalık yaratma isteğidir. Çoğumuz kırsal alandaki kadınların, eşcinsellerin, ötekileştirdiğimiz kişilerin neler çektiğini bilmiyor.
Acı olaylar eskiden basına bu kadar yansımazdı. Halka cennet vatanımızda mutlu yaşamaktayız algısı vermek istenirdi. Şimdi medya olumsuzluklara daha duyarlı oldu da çoğu olaydan haberdar oluyoruz.
Bazı yazarlar kendi iç dünyaları ile ilgili roman yazarken, bazıları da yeni konu arayışları yaşar, araştırma yapar. Siz roman yazarken konuyu ve karakterleri nasıl seçiyorsunuz?
Ben çok çeşitli konularda üreten bir yazarım. Çoğu zaman roman konularımı tesadüfler saptıyor. Gerçekten merak edenler “Hayal”i okuyarak meraklarını giderebilirler. “Hayal”de her bir kitabımın neden, nasıl ve hangi duygularla yazıldığının dökümü var.
Yazdığınız romanlarda karakter ve konu olan yerler farklılık gösteriyor. Örneğin; “Köprü”, Erzincan dolaylarında, Fırat nehri üzerinde geçiyor, “Sevdalinka”, Bosna’da geçiyor, “Füreya” ise biyografik roman, yazdığınız kitaplarda farklı konular ve yaşanmış gerçek öyküler var. Bunların içinden hangisi için “Tipik bir Ayşe Kulin kitabı” diyebiliriz?
Ben atipik bir yazarım. Saydığınız romanların dışında eşcinselleri konu alan bir üçlemem de var. Eğer Füreya’ya tipik Kulin kitabı dersek, bu üçlemeye ne diyeceğiz? İnsana dair ne varsa, yazarım ben… Zaaflarını, meziyetlerini, acılarını ve sevinçlerini… Tüm kitaplarımda değişmeyen tek şey ise adalet duygusu, vicdan ve samimiyettir. Bu üç olgunun eksik olduğu tek bir kitabım yok. Belki tipik Kulin’i bu üç olguda aramak lazım.
Kitap okuma oranının bu kadar düşük düzeyde olduğu ülkemizde yazarlıktan para kazanılıyor mu?
Ben üretken olduğum sürece hayatımı yazdığım kitaplardan kazanıyorum. Sanırım benim gibi on yazar daha var. Ne yazık ki 70 milyonun çok az bir yüzdesi kitap okuyor. Gönül, tüm yazarların geçinebilecek geliri elde etmesini isterdi ama mevcut eğitim sistemiyle bu kadarına bile şükretmek lazım. Çocuklarımıza kitap okutmayı ve kitabı sevdirmeyi beceremiyoruz.
Birçok sosyal sorumluluk projesinde yer aldığınızı biliyoruz. “Kardelenler” ve “Türkan” adlı eserler Çağdaş Eğitim Vakfı’na, “Sit Nene’nin Masalları” ile Unicef’e destek verdiniz. Bu konuda yeni bir projeniz var mı?
“Kardelenler”in ve “Sit Nene’nin Masalları”nın gelirleri bu projelere akmaya ben de Unicef İyi Niyet Elçisi olmaya devam ediyorum. Unicef için bir masal kitabı daha üretebilmeyi çok isterim.
Yazarlık serüveninizde 4 erkek çocuk yetiştirmek ve kariyerinizi sürdürmek, o dönemin koşullarında zor olmuştur diye düşünüyorum. Size güç veren şeyler nelerdi?
Annelik ve aynı zamanda bir meslek sahibi olmak, aileyi geçindirebilmek için çalışmak zorunda kalmak (bir evde temizlik işçisi olmaktan üniversitede prof. olmaya kadar) binlerce kadının yaptığı bir şey. İstendiğinde ve mecburiyetler karşısında her şey mümkündür.
Dört çocuk sekiz torun sahibisiniz. Günümüzün yoğun iş temposunda, geniş bir aile olarak ne sıklıkta görüşüyorsunuz?
Çocuklarımın ve torunlarımın çoğu yurt dışında yaşıyorlar. Bu yüzden bizim buluşma zamanımız yaz aylarıdır. Yazın çocuklarımla tatilim sırasında hiç bir program kabul etmem. Çalışma hayatım durur, aile hayatım başlar.
Son kitabınız olan “Hayal”, Yahya Kemal Beyatlı’nın “İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar” sözleriyle başlıyor. Kitabı okurken hayallerin de bir gün gerçekleşebileceğini görüyoruz. Bu konuda bir mesajınız var mı okurlarımıza?
Hayaller eğer yürekten isteniyorsa mutlaka gerçekleşir. Ben sadece yazarlar adına konuşayım, bildiğim bir konu olduğu için: Yazma yeteneğine sahip ve gerçekten yazar olmak isteyen her canlı, yazarlığı tadacaktır. Başarısını sürekli kılabilir mi? O, okurla arasındaki ilişkiye, yayınevine, çalışma temposuna ve bir sürü başka dinamiğe bağlı bir konu.
Genel Yayın Yönetmeni/İmtiyaz Sahibi