Yapılarımızın dış görünümleri konusunda komşularımıza, sokaklarımıza ve kentimize karşı sorumluyuz.
Şüphesiz hepimizin görsel estetik algısı farklıdır. Kendi zevklerimizi ve estetik anlayışımızı makyajımıza, giysilerimize, eşyalarımıza, evlerimize yansıtırız. Böylece mutlu olur, kişiliğimiz, hayat görüşümüz, statümüz hakkında çevremize ipuçları veririz. Kendimize ait olan nesnelerin görsel estetiği ile ilgili tercihlerimiz konusunda özgürüz, kimse “bize göz zevkimi bozuyorsun” diye karışamaz. Ya da hiç kimse “estetik tercihlerimizden dolayı, çevremizdeki insanların zarara uğradığını” iddia edemez.
Ancak bize ait olmasına rağmen estetiği konusunda aslında özgür olmadığımız bir konu var; yapılarımızın dış görünümü. Yapılar kalıcı unsurlardır. Sıkıldıkça elbise değiştirir gibi yenileyemeyiz. Bir kişi yapar, ancak yıllar boyunca birçok kişi kullanır. Kişi kendisi için yapar, ama zamanla kente mal olur. Sahipleri içini görür, ama bütün bir kent dışını. Tek başlarına değillerdir. Yapılar sokakları, sokaklar mahalleleri, mahalleler kentleri oluşturur. Sonuçta yapıları bir bütünün parçaları olarak görmek gerekir. Dolayısı ile yapılarımızın dış görünümleri konusunda komşularımıza, sokaklarımıza ve kentimize karşı sorumlu olmalıyız. Sokaklarımızın genel estetiği ve kimliği, kişilerin özel zevklerine ve tercihlerine göre bozulmamalıdır.
Birbirinden farklı görünse de yapılarında bazı ortak özellikler içeren ve bir bütünlük sağlayan kentlerde, kasabalarda, köylerde aidiyetlik duygusu pekişir. Bu duygu beraberinde sakinlerin yerleşimi sahiplenmelerine yol açar. Böylece onu korurlar ve güzelleştirmeye gayret ederler. Kimliği olmayan ya da kötü görünümlü, çarpık yapılaşmış bir kentin sakinleri tarafından benimsenmesi zordur. Dolayısıyla kent estetiği belediyelerin öncelikli konularından olmalıdır. Belediyeler, yerleşim yerinin özelliklerini, tarihini, dokusunu dikkate alarak yapılardaki estetik ve kimlik bütünlüğünü sağlamalıdırlar.
Yabancı bir yere gittiğimizde, bölgenin doğal özellikleri dışında, sokaklarını ve yapılarını da gözlemleriz. Tıpkı kişiliğimizi yansıtan giysilerimiz gibi, sokaklar ve yapılar da o kentin kişiliğini, kimliğini, tarihini, orada yaşayan insanların hayata bakışını anlatır. Yapıların dokusundaki yerellik ve özgünlük o yerleşime değer katar ve evrenselleştirir.
Yapıların dış görünümü ile ilgili kaygıları yerleşimi paylaşan tüm bireylerin taşıması gerekir. Çünkü kırık cam teorisinde olduğu gibi, kötü görünümlü, bir kimlik ve bütünlük oluşturmayan yapılar çevrelerindeki genel görünümü olumsuz yönde etkiler ve emsallerinin çoğalarak yayılmasına neden olur.
Bir yerleşimi kimliğini ve dokusunu koruyarak büyütmek elbette tarihi binalarının kopyalarını inşa etmek değildir. Günümüz şartlarına uygun inşa edilecek modern yapılar, bütünlük oluşturma açısından, kente kimlik kazandırmış eski yapıların izlerini taşımalıdır.
Kültürel ve tarihsel kimliğin, estetik bütünlüğün korunduğu bir yerleşimde yapılar maddi açıdan da kıymetlidir. Çünkü, yapıların değerini ve fiyatını belirleyen başlıca unsur bölgesi ve komşu yapıların niteliğidir. Bir yapı ne kadar kaliteli, kullanışlı, dekorasyonu ve mimarisi ne kadar güzel olursa olsun tek başına değerlendirilemez. Çevresi ile birlikte incelenir. Komşu yapıların estetiği, kalitesi ve kimliği açısından onlarla uyumlu olup olmadığı önemlidir. Örneğin, bir gecekondu mahallesinde inşa edilmiş lüks bir yapının, gerçek değerinden satılması beklenemez. Ya da tarihi binaların bütünlük sağladığı bir sokakta, eskilerin izini taşımayan, modern görünümlü bir yapı, o sokağın niteliğini olumsuz yönde etkiler. Lüks binalar çoğunlukta olsa da aralarında bulunan birkaç kötü görünümlü yapı diğerlerinin değerini düşürecektir.
Bir yapının görsel açıdan çevresiyle uyumlu bir şekilde inşa edilmemesi konusunda çoğu zaman maliyetler bahane edilir. Oysa diğer yapılarla uyum; renk ve doku tercihleri ile ufak tefek mimari dokunuşlarla bile sağlanabilir. Ne yazık ki çarpık yapılaşmanın asıl nedeni, yapı bütünlüğü ve estetiği konusunda farkındalığın olmaması ve konunun yeteri kadar önemsenmemesidir. Ayrıca ilgili belediyelerin kent estetiği konusunda gerekli sınırlama ve yönlendirmeleri yapmaması da başlıca sebeplerdendir.
Dileğimiz, kent estetiği ve yapı bütünlüğü konusunda, gerek yerleşim yeri sakinlerinin gerekse yerel yönetimlerin duyarlılık göstererek acil önlemler almalarıdır. Çünkü az çok belli bir karakteri olan köylerimiz, kasabalarımız ve kentlerimiz sıradan yapılarla betonlaşacak ve bir daha telafisi olmayacak şekilde kimliklerini ve değerlerini kaybedeceklerdir.