YORGUNUM…

Yoruldum, anlaşılmamaktan. Sevdiklerimi, sevenlerimi ‘dost’ yapmaya çalışmaktan, yüreğime kulak tıkayıp mantıklı olmaya çalışmaktan, haksız ithamlarla yaralanmaktan yoruldum.

Sevgime hak ettiği değeri bulamamaktan, güzel bildiğim insanları bir bir hayatımdan çıkarmaktan, sevdiğim gibi sevilmeyip, sevmeyi isteyip de sevememekten, incinmekten, yalnızlıktan, gözyaşlarından yoruldum…
Dostluk limanımda huzur bulamayan okyanusun, beni bilmeden yaralamasından, camdan bir vazo olan yüreğimin her defasında parmaklarımın arasından kayıp tuzla buz olmasından, dipsiz bir sevgi kuyusu bulduğunu zanneden sevgi çiçeğimin umutsuzca solmasından yoruldum.

Gelecekte bir yer kaygısıyla anı kaçırmaktan, gelecek hayalleri suya düşünce geçmişe takılıp kalmaktan, nasıl seveceğimi düşünürken; sen, ben, bizi düşünürken yoruldum. Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar, kendime kalbimi kanıtlamaktan, kanıtladığıma kendimi inandırmaktan ve dahası kocaman bir sahada tek başıma koşmaktan yoruldum.
Her seferinde “yoruldum” demekten yoruldum. Hayatı sadece izlemekten, her sabah aynı güne uyanmaktan yoruldum. Başkalarının istediği gibi yaşamaktan, ağrı kesici olmaktan, gülmeye çalışmaktan yoruldum. Gözlerimin her şeyi anlatmasından, yaralarımı gizlemeye çalışmaktan, başlangıçlardan yoruldum. Affetmekten, kendim yerine başkalarını düşünmekten, sırtımdan bıçaklanmaktan yoruldum…
Büyümek, hayatı hatalarıyla kabullenmekmiş öğrendim. Gençlik, bir gün bitermiş, öğrendim. Hızlı koşarken ayağın takılıp düştüğünde, kalkmak istemediğin zamanlar olurmuş, öğrendim. Tüm bu öğrendiklerim bir gün beni yorarmış, öğrenmekten yoruldum…

ÇOK PİŞMANIM

“Geçmiş günü beyhude yere yâd etme, bir gelmemiş an için feryad etme”
Denemekten vazgeçtiğim hayatlar ve söylenmemiş sözlerin ardına sığınmalarım için, yaptıklarım için değil, yapmadıklarım için pişmanım.
Bir süre daha oturmalıyım karanlıkta, yüzleşmek için hazır değilim. Saklandığın karanlıkta oturmak iyi geliyor insana. Sızdırmasın diye kâğıt mendille tıkadım ruhumun deliklerini. Bir kadın zerafetindeymiş hayat; rüzgârı avuçlarıma doldurmak keşke bu kadar zor olmasaymış! Ne çok keşkem var, pişmanım…

Sırf inattan yaşanmayan günler için, geç kalmışlıklar için, “seni seviyorum” cümlesini daha sık kullanmadığım için, bazen at gözlükleriyle bakıp, kendimi ifade etmek için bu kadar çırpındığım için, bana sunulanı sevdiklerimle, dostlarımla paylaşayım telaşım için pişmanım.
Yığıldım kendi üzerime, düştüm düşülebilecek her yerden. Üzerime çıkıyorum, altımda eziliyorum. Çıkardım içimden elimi, battığımda görsünler diye. Bir şeyler umdum; görülmeyi, belki anlaşılmayı? Hala altımda eziliyorum ve hala kendime karşı acımasız davranıyorum. Üzerime bastıkça basıyorum. Elimle gövdemde kocaman bir delik açtım, çünkü hala umuyorum… Başkalarının istediği gibi biri olmayı denediğim için pişmanım…

“Düşü olmayanın yenilgisi de olmaz, yaşadığın her şey törpülerken ömrünü, pişmanlık insanın kendine kötü bir oyunu”

Keşke nefesimi kaç saniye tutabileceğimi bilseydim. Ciğerlerimi tek solukta doldurup kendime susuyorum. Gözlerim, ilk kez kendilerini oldukları yere ait hissetmiyormuşçasına kaçıp gitmek istiyor. Donup kalmaktan, tuttuğum nefes beni alıkoyuyor. Susuyorum. Sanırım son kez kendime susuyorum. Zamanı geri sayıyorum. “Yine olsa yine yapardım”ların yalancısı içimdeki diğer ben. Artık pişman olmak istemiyorum… Pişmanlık, içimde kalan anlamsızlıkların pişip durması, her seferinde tekrardan önüme konuluyor. Hep aynı acı, yanık tat. Hep aynı reflü! Ruhuma parmağımı sokup kusturmak istiyorum…

0 Shares:
Bir yanıt yazın
You May Also Like