Büyüyor içimdeki dalgalar, coşuyor, sel oluyor. Arada duruluyor dalgalar, çarşaf gibi kalbim. Sonra bir an geliyor, dalgalar artık beraberinde yosun da getiriyor.
Gündüzleri daha çok severim denizi, yakamozlar kandırsa da, geceleri ürkütür beni. Geçerdim her sabah körfezin önünden, görürdüm denizi, içim erirdi. Her sabah böyle rutindi fakat önemli olan bu değildi! Başka bir şeyler olmalıydı. Neydi acaba? Fazla düşünmeden buldum galiba! Denizin mavisiydi bu. Aslında denizin mavisi bile değildi. Sadece gökyüzünü yansıtan bir ayna… “Olsun” derdim kendi kendime. Ne olmuş yani? Denizle paylaşıyordu gökyüzü mavisini belki?
Çook uzaklarda gökyüzünün mavisiyle birleşir, boylu boyunca uzanan bir şerit gibi gökyüzüne renk verir. Dalgalandıkça insanın ruhunu da dalgalandırır, bulutların gölgeleri düşer üzerine de, dalgalarla hareket kazanır. Kulaçlarınla yararken denizi, üzerine akıp giderken, gökyüzüyle denizin birleştiği sınıra yaklaşırken ona hiç ulaşamayacağını sanırsın. Bir serindir ve bir büyük. Ne kadar ufak olduğunu anlarsın…
Kendi içine sığmayan bir deniz düşün; ben. Her seferinde bir kaya otursa yüreğime, yine de vurur kıyılara. Bir buz dağı düşün; sen. Battı çok derinde, fırtınalar bile çıkaramaz yeryüzüne. Kendi içinde taşan bir deniz… Kıyısız, bucaksız… Uzun saçlı gemiler dolaşır dinginken denizimde; her biri, birbirinden kıymetli. Coşkudur gemilerin sonu da, sonuna vardıran da. Konuştuğum lisan; martılara, balıklara…
Ama sözümü geçiremem ki ben yağmura!
Bizden gene ne saklıyorsun deniz bu gece? Terliksiz çıktığım tamamlanmamış çatı katında, kiremitlerin arasında tabureme oturmuş, sinmişim. Ayaz bile böyle samimiyken bana, sen neden gözlerini kapatıp alnını kırıştırıyorsun? Oysa ben seni ilk, çarşaf gibiyken sevmiştim. O duruluğuna hayrandım. Masumiyetine, içtenliğine. Gel, gör ki; gece çöktü, seni bulutlardan ayırdılar. Yakamozlar bile bunu kabullenmeyip alev aldı. Bizse iki dertli dost; üşüyen ayaklarımıza aldırış etmeksizin, sahtekâr dostlarımızı ciğerlerimize çekiyoruz. Sıcak kahve ile ısınmayı deniyoruz. Deniz, biz bu gece neden ağlıyoruz?
Güneş seni her terk ettiğinde yakamozlarını bir bir elinden alacağım deniz! Yıllar sonra sen kuruyup çekilirken bile, ben hala yukarıdan sana el sallıyor olacağım. Ne yazık! Sen o sırada beni göremeyecek kadar çaresiz, yağmurun ayaklarına kapanıyor olacaksın. Bir bakmışsın ki, kölesi oluvermişsin ama suç benim değil denizim. O gece kim bilir benden neyi gizledin?