Birine sevginizin tümünü sunmak, asla sizi de ayni şekilde seveceğinin garantisi değildir. Sevgiye karşılık beklemeyin. Sadece sevginin karşıdakinin kalbinde büyümesini bekleyin; fakat olmazsa da, sizin kalbinizde büyüdüğüne emin olun. Birine çarpılmak için bir an yeterlidir, birinden hoşlanmak bir saat ve birini sevmek içinde bir gün yeterlidir, ama birini unutmak ise bir ömür sürer. Görünüşe aldanmayın; kandırıcı olabilir. Zenginliğe aldanmayın; yok olup gidebilir. Sizi güldüren birini seçin çünkü karanlık bir günü aydınlatan şey bir gülümsemedir. Kalbinizi gülümsetebilen birini bulun. Öyle zamanlar vardır ki, bazen birini öylesine çok özlersiniz ki, onu hayallerinizden çıkarıp, gerçek hayatta kucaklamak istersiniz. Hayal etmek istediğiniz şeyi hayal edin, gitmek istediğiniz yere gidin, olmak istediğiniz kişi olun, çünkü yaşayabileceğiniz tek bir hayatiniz var ve tüm bunları yapabilmek için tek bir şansınız. Sizi tatlı kılacak kadar yeterli mutluluğunuz olsun, güçlü kılacak kadar acı deneyiminiz.
İnsan kılacak kadar üzüntünüz ve sizi mutlu kılmaya yetecek kadar umudunuz olsun. Daima kendinizi başkalarının ayakkabılarına koyun. Eğer ayaklarınız acıyorsa, o kişininkiler de acıyordur. En mutlu kişiler, her şeyin en iyisine sahip olanlar değildir, onlar karşılarına çıkan her şeyin değerini en iyi bilenlerdir. Mutluluk, ağlayanlar, incinenler, araştırma yapanlar ve çabalayanlar için vardır, çünkü böyle insanlar hayatlarına giren her insanın önemini takdir edenlerdir. Aşk bir gülücük ile baslar, bir öpücük ile gelişir ve bir gözyaşı ile son bulur.
En parlak gelecek, unutulmuş bir geçmişin üstünde yükselir, geçmişinizdeki kalp kırıklıklarını ve hataları silmezseniz hayatin içinde ilerleme şansınız olmaz. Sevgisini içinde kurutan insanlar giderek daha çok acıkırlar. O boşluğu başka insanlardan aldıkları sevgilerle doldurmak isterler. İnsanlar kabul görmek onaylanmak, takdir edilmek isterler. Ama insanlar aslında sevilmek isterler. Oldukları gibi, ne haldelerse değiştirme veya şartlar koşmadan ve özellikle karşılığında sevgi beklemeden ve onlara tutkuyla bağlanmadan, sevilmek isterler. Böyle bir sevgi gördüklerinde ele geçirmek sahip olmak, o kişiyi hapsetmek ondan sürekli sevgi çekmek…
Sevgi pınarı olan özlüklerinde sevgiyi yaşayan insanlar, kimsenin tekeline girmeyen bir kaynak gibidirler. Su avuçlarınızın arasından akar gider. Sevgi açlığı süren insanlar o sevgiyi elde etmek için her şeyi yapabilir. Ama her şeyi… Sevilmek için, topluluğun içindeki soytarı olmayı kabul ederler, angarya işleri kabul ederler, borç para verirler, kendi taleplerini yutarlar. Çünkü açtırlar. En temel açlıktan, en gelişmiş açlığa kadar tümünde ortak olarak yürüyen doyma ve tekrar acıkma sürecinde yaşanan “yoksunluk krizi” tepkiseldir. Hırçınlaştırır, huzursuzlaştırır.
Temelde bakıldığında aslında kendilerini objektif bir gözle sevmediklerini görürsünüz. Öz sevgisi olmadığından sevgi açlığı ilk önce kendisine yaşatılmaktadır. Bu saydığımız öz sevgisi, beğeni veya kendisine duyulan narsist tutku değildir. Çoğu zaman sevgi dilencileri bu boşluklarını ona en benzeyen narsist tutku ile doldurmak isterler. “Kimse beni sevmiyorsa ben kendimi severim” düşüncesine sarılırlar bilinçsizce. Oysa kendini tutku ve öfkeyle dış dünyadan yalıtmak sevilen insanlara imrenmeyi arttırır. Kişi sevilmek istemektedir. Ve aldığı sevgi asla yetmemektedir.
Eğer derin psikolojik tahlillere girerseniz bazen kabul edilmemiş onaylamamış bir çocuğa, bazense en başta onaylanmış sonra fiziksel ya da duygusal olarak terkedilmiş bir çocuğa ulaşırsınız.
Sevgi dilenmenin de sonu vardır. Bir dilencinin ötekine elini uzatması gibi… Zenginlik ansızın gelir. O bomboş olan kalp evrenle dolduğunda sevgi gelir. Lütuf ve sessizlik gelir. Hırçınlık yalnızlık kaygı ve kaçış gider. Bir zamanlar sevgi dilenen kişi artık sevgi açlarının ve yolda kalmışların dostu olur.
“Sende bir hazine varken, neden benden bir dirhem istersin” sözü hem göklere hem yere nakşolur.