İzmir, İzmirlilere her zaman çok özel şeyler hissettirir

“Sadece İzmirli olmak da değil, Egeli olmanın kendi içinde bir bakış açısı vardır. Sadece çevrenizi değil, uzakları da görebiliyormuş gibi hissedersiniz.” Bu sözler başarılı bale sanatçımız Tan Sağtürk’e ait. Kendisi ile yaptığımız söyleşide bale ve İzmir hakkında konuştuk:

 

Sizi aslında mesleki anlamda çok iyi tanıyoruz ve bale deyince şüphesiz Tan Sağtürk geliyor herkesin aklına, ama röportajlarda klasiktir ilk önce sizi tanıyalım diye başlanır, biz de böyle yaptık… Bale eğitimine nasıl başladınız?

TRT’de yapılan bir programda ilkokul çocuklarını seçmişlerdi. Aralarında ben de vardım. Koreograf Suna Şenel, koreografiyi yaparken benim bir gün Türkiye’de çok önemli bir bale sanatçısı olacağımı aileme söylemiş. Konservatuvara mutlaka girmem gerektiğini anlatmış. Ailem de bana bu teklifi sanki karşılarında yetişkin bir insan varmış gibi anlattılar. Ben de onlardan düşünmek için bir süre istedim ve daha sonra konservatuvar sınavına girdim. Tabii burada ailelerin duruşu da son derece önemli, kaldı ki konservatuarda bizim sınıfımız, çalışma sistematiğinden ötürü erkekler ve kızlar diye ayrılmıştı.

Tan Sağtürk olarak baleyle nasıl markalaştınız?

“Marka olmak” biraz ağır bir kavram aslında… Marka olmanın duygusu, yüklediği anlamlar farklı olabilir. En zor sahne sanatlarından birisini yapıyoruz. O yüzden de bu konuda marka olmanın hem ağırlığı, hem sorumlulukları fazla oluyor. Çok donanımlı olunması gerektiğini hissediyorsunuz. Türkiye’de bu iş biraz zorlaşıyor. En azından kendi kurduğunuz dünyada, bir liderlik vasfıyla ön plana geçmenizi sağlıyor ki o zaman hayatınızda birçok şeye çok daha dikkat etmek zorunda kalıyorsunuz. Biraz daha akademisyen bakış açısıyla yaklaşıyorsunuz. Hem siz, bilginizle son derece ileriye fırladığınızı görüyorsunuz hem de bu işi bilmeyen insanların bilmesi için, o dili de konuşup arada bir köprü kurmak durumunda kalıyorsunuz. Bu sorumluluk,  kendinizi havalarda değil de daha çok ayaklarınızı yere basar hâlde bulmanıza neden oluyor. Seçici olunduğunda İkinci Bahar dizisi gibi, iyi işlerde yer alınabiliyor.

Biz sizi ilk, “İkinci Bahar” dizisinde üzerinizde yeşil kazağınızla tanıdık. Bunca yıl geçmiş olmasına rağmen hâla akıllarda kalan çok kaliteli bir diziydi. Böyle güzel bir projeyle başladığınız oyunculuk deneyiminizden sonra televizyon ile ilgili başka projelerde yer almayı düşünür müsünüz?

Gelen projeleri her zaman değerlendirmek gerekir. İyi projeleri bekliyor olmak gerekir, bu bekleyiş bir lüks olarak görülebilir. Ama bale ve dans sanatçısı olarak, kendime düşen birçok görev üstlendiğimi, dolayısı ile bu lükse sahip oluğuma inanıyorum. Seçici olunduğunda İkinci Bahar dizisi gibi, iyi işlerde yer alınabiliyor.  Mümkün olukça, kaliteli ve keyif veren işlerde olmak en önemlisi diye düşünüyorum.

Yetenekleri keşfettik, yetiştirdik, şimdi amacımız onlarla bir topluluk kurmak.

Tan Sağtürk Bale ve  Dans Okulları’nı kurmaya nasıl karar verdiniz? 

Bir dans topluluğu projesi vardı, bu projeye dansçı yetiştirmek adına bir okul kurma düşüncesi gelişti. Öncelikle Nişantaşı’nda bir apartman dairesinin altında okul açtık. Sonra bu okul kendi içinde o kadar iyi yapılaştı ki diğer şehirlere de sıçradı. Sizinle bu röportajı yapmadan yarım saat önce, bu sene mezun olacak kalabalık bir grup ile söyleşi yaptım ve onlara bu olayın ne kadar ciddi bir boyuta geldiğini gördüğümü söyledim. Bundan sonraki aşamada, bir grup kurarak, buradan yetişen dansçıları grup içine almak gerektiğini düşünüyorum. Yurt dışındaki birçok topluluk, kurulduktan sonra, okul açma yönüne kaymıştı. Çünkü kendi yapısına uygun dansçıları yetiştirmek zorundaydılar. Biz bu yapıyı tersine çevirdik. Yetenekleri keşfettik, yetiştirdik, şimdi amacımız onlarla bir topluluk kurmak.

Bir daha düşünecek olsaydım, gene Fransa’ya gitme kararını verirdim.

Bir dönem Fransız Devlet Balesi’nde çalıştınız, bu sizin için bir fırsat mıydı?

Tabii, Fransa balenin beşiği sayılabilecek ülkelerden bir tanesi, çünkü doğuş yeri orası. 14. Louis, Paris operasıyla beraber onun kuruluşu, Versailles Sarayı’nda ilk gösterilerin başlaması ve bugünlere kadar oradan geliyor olması önemlidir. Doğal olarak çeşitli geleneksel metotlar oradan çıkmış ve kelime hazinesi açısından kullanılan terimler Fransızca olmuştur. Şu andaki Fransız grupların kuvvetli olması ve bir felsefe olarak bütün dünya tarafından benimseniyor olmaları, beni daha çok Fransa’ya doğru yönelten sebeptir. Zannediyorum doğru bir hamle yapmışım, çünkü Fransız genç balesi, ardından da Fransız devlet balesi gibi çok önemli iki toplulukta çalışmış oldum. Bu topluluklarla çalışırken, gittiğimiz birçok ülkede büyük topluluklarla entegre guest çalışmaları da yapılmış oldu. Dolayısıyla bir daha düşünecek olsaydım, gene Fransa’ya gitme kararını verirdim.

Dans okullarınızda sizin de derslere girdiğiniz oluyor mu?

Ben hiç ders vermedim hayatımda. Zaman zaman çocukların derslerine girip koreografilerin nasıl gittiğine bakıyorum.

Balenin çocukların gelişimi konusunda olumlu etkileri nelerdir?

Genel anlamda bale, insanın algılarını çok daha fazla açan ve empati kurmasını sağlayan, daha disiplinli çalıştıran bir eğitim sunuyor. Bana olan katkılarını, kendi üzerimden görmek, bu eğitime çok ufak yaşlarda başladığım için biraz zor. Bunu ancak kendi öğrencilerimizde gözlemleyebiliyoruz. Senelerdir çocuklarını okulumuza getiren aileler de bu eğitimin, çocuklarının sosyal hayatlarında, aile yaşantılarında, ders notlarında olumlu yönde belirgin farklar yarattığını söylüyorlar.

Erkek çocukların baleye ilgisi ve katılımı nasıl?

Eğer erkeklerden bir bale sınıfı kurabilirseniz, bu sınıftaki erkeklerin hayatlarında başka mesele kalmayıp sadece ve sadece mesleklerine odaklandıklarına şahit olursunuz. Ancak 16 kişilik bir kız sınıfına bir erkek koyuyorsanız, doğal olarak o yaştaki bir çocuk sadece kızların bulunduğu bu sınıfta olmak istemeyebiliyor. Eminim 20 yaş gurubunda bir sınıf olsaydı, sanıyorum erkekler o sınıfta bulunmak için can atarlardı.

Bale eğitimi verirken klasik müzik mi, yoksa popüler müzikleri mi tercih ediyorsunuz?

Tabii ki tercihimiz klasik müzik. Çünkü, çok sesli müziğin kendi boyutlarının balede kullanımı da söz konusu.

İzmir, İzmirlilere her zaman çok özel şeyler hissettirir. Bir kulüpleşmedir İzmir.

İzmir doğumlusunuz ve İzmir Devlet Konservatuvarı’nı bitirdiniz. Çocukluğunuzun geçtiği yer olarak İzmir sizin için ne ifade ediyor?

İzmir, İzmirlilere her zaman çok özel şeyler hissettirir. Bir kulüpleşmedir İzmir. Sadece İzmirli olmak da değil, Egeli olmanın kendi içinde bir bakış açısı vardır. Sadece çevrenizi değil, uzakları da görebiliyormuş gibi hissedersiniz. Bunu sadece şehirliler de değil, Ege köylüsünde de fark edersiniz. Ege köylüsü ile özel dostluklar kurabilirsiniz mesela. Onların bulunduğu ortam, size mutluluk verir.

İzmir’de ebeveynlerin bale ve dans eğitimi konusunda yaklaşımı nasıl?

İzmir’de iki tane dans okulumuz var. Birisi Bostanlı’da diğeri de Üçkuyular’da. Öncelikle, İzmir, güzel fizikli insanlara sahip. Güzel fizikli insanların, dansa yatkın olmaları, daha kuvvetle muhtemel. Dolayısıyla, okullarda gerçekten iyi sınıflar oluşmaya başladı. Ayrıca çok da istekliler. Tek dezavantajımız, Çeşme gibi sayfiye yerlerinin İzmir’e çok yakın oluşu. Sene sonu gösterimiz yapılıncaya kadar bekleseler de insanlar belli bir dönemden sonra tatile gitmek istiyorlar. Hatta bu yüzden Çeşme’de stüdyo açmayı bile düşündük.

Korunmaya muhtaç çocuklar için burs imkânı yaratmak gibi gerçekleştirdiğiniz sosyal sorumluluk projeleriniz olduğunu biliyoruz. Bundan biraz bahseder misiniz?

Evet, böyle bir proje gerçekleştirdik ve bunun devamlılığını sağlamaya çalışıyoruz. Bundan büyük mutluluk duyuyoruz. Eğitim kurumlarının ana prensiplerinden bir tanesi, ticari kurum olarak görülmemesi, diğer yandan da gelirlerinin belli bir bölümünü sosyal sorumluluk projelerine yatırmalarıdır.

Toplumda çocukların baleye başlama yaşıyla ilgili; “çok erken başlanmalı, beş ya da altı yaş geç ”gibi bazı yargılar var, bunun doğrusu nedir?

Bana göre baleye başlamak için dört yaş idealdir.  Sekiz yaş ise bale eğitimine başlamak için üst sınır olarak düşünülmelidir.

Bale bir disiplin işidir. Dolayısıyla çok iyi bir balerin ya da balet olmak isteyen bir çocuk, çok programlı ve disiplinli çalışmalıdır.

Çok iyi bir balerin ya da balet olmak isteyen bir çocuk hangi yolu izlemeli ve nasıl çalışmalı?

Bale bir disiplin işidir. Dolayısıyla çok iyi bir balerin ya da balet olmak isteyen bir çocuk, çok programlı ve disiplinli çalışmalı. Her geçen gün kendisini geliştirmeli ve bunu fark ettirmelidir. Ancak bunların yanı sıra, başarı için şans ve kendi şansını yaratabilmek için biraz da zaman gerekiyor diye düşünüyorum. Aynı zamanda, kendi mesleğinin süpervizörlüğünü yapabilmesi de önemlidir.

 

0 Shares:
Bir yanıt yazın
You May Also Like
Devamını oku...

Ballı hayır…

Oğuzhan Özkaya Eğitim Kurumları Ortaokul öğrencileri tamamenorganik bal üreterek kurdukları kooperatif ile satarak elde ettiklerigeliri ihtiyaç sahibi okullara…