Hırs

Yeni çağın kişisel gelişim kitapları aksini söylese de, hırsın fazlası sağlığa zarar. Ama zaten her şeyin öylesi değil mi? Dozunda hırs, başarının anahtarı. Buna kimsenin itirazı yok. Ama kıskançlığa bulanıp doz aşımına uğramış hırs, işte de sosyal hayatta da bir tür saatli bomba. Şans da yardım ederse işe yarayabilir, ama elde patlama ihtimalinin de göz önünde bulundurulması gerekir.

İnsanın bireysel evrimini kimi zaman baltalayan şımarıkça bir duygudur. Bazen kaderimizde kaybetmek vardır lakin kimi zaman kaybetmeye tahammül edemeyiz. Sahip olduklarımızın büyük çoğunluğunu kaybetmemiz ile belki başka yönlere yönelmemiz veya daha başka şekilde hayata yaklaşmamız gerekir ama hırs bunu engeller. Kaybetmeyi kabullenmediğimiz sürece yeni kazanımlarımız olmayacaktır.

Hırs, Arapça bir kelimedir ve etimolojisine inecek olursak “çiftleşme döneminde çiftleştirilmeyen gözü dönmüş develerin ağzından akan salya” anlamına gelir. Hırslısınızdır, intikam güdüsüyle hareket edersiniz. Bu hareket tarzınıza başkalarını da müdahil edersiniz, böylece intikamınızı aldığınız hissine kapılıp sanal şekilde mutlu olursunuz… Sonra bir an gelir işler değişir ve o müdahil ettiğiniz insanları yaralarsınız. O yaraladığınız insanlara karşı vicdan hesabına girişip, yaralarını sarmak amacıyla gönlünü almak için kendiniz adınıza geri dönüşü olmayan hamleler yaparsınız.

Artık ne idüğü belirsiz bir cenderedesinizdir. Hayatınızın geri kalanında, hayatınızdaki bazı kritik süreçleri istediğiniz gibi değil, zorunda olduğunuz şekilde yaşamaya mahkûmsunuzdur.

“Kötülük insana tamahtan gelir. Kanaatten kimse ölmedi hırsla da kimse padişah olmadı.” (Mevlana)

“Hırs, bir sandalın yelkenini şişiren rüzgâra benzer; fazlası gemiyi batırır, azı da gemiyi olduğu yerde tutar.” (Voltaire)

Kendinizi nadasa bırakın

Arada sırada, her konuda kendimizi nadasa bırakmamız lazım. İşteki hırs sonucu oluşan yoğun tempo, ömrümüzü törpüler. Elbette yine işimize gideceğiz, ancak iş sorunlarının 24 saat zihnimizi kemirmesini geçici de olsa durdurmalıyız. Aşk ve cinsellik elbette çok önemli… Bu konuda da kendimizi bir müddet nadasa bırakabiliriz. Bırakın zihniniz, bedeniniz duş yapsın. Bir süre kendinize dönün. Bizler, bu vahşi ve zor dünyada, özünde yapayalnız canlılarız. Her konuda kendi kendimize yetebilen varlıklar olma konusunda evrimleşmemiz kaçınılmaz. Hep bir şeylere, hep birilerine endeksli yaşayamayız. Böyle yaparsak hiç bir zaman bireyselleşemeyiz. Her şeyden önemlisi kendimiz olamayız.

Günlük yaşamda, hırsımız ve sadece para kazanmak güdümüz bizi yönlendiriyorsa, sahip olduğumuz birçok değerin farkına bile varamayız. Hadi çıkarın artık at gözlüklerinizi. Bakın etrafınıza. Kim bilir daha önce görmediğiniz, fark etmediğiniz neleri fark edeceksiniz?

Aldatma

Aldatmanın travmatik etkisini anlamak için “eve giren hırsız” metaforu oldukça yardımcıdır. Biraz hayal edelim; diyelim ki çok güvenli bir muhitte oturuyorsunuz, ne hırsızlık, ne kap-kaç görülen bir şey değil. Bu sebeple de burada oturmaya karar vermişsiniz: Güven Mahallesi… Sonra sıradan bir hafta içi akşamı, işten evinize dönüyorsunuz, apartmana girip oturduğunuz kata çıkıyorsunuz, asansörden inip daire kapınıza döndüğünüzde şunu görüyorsunuz: kilitli bıraktığınız kapınız açık, hırsız! O an yaşayacağınız duyguları düşünün; şokla birlikte, kısa süre bir şaşkınlık, ardından korku ve endişe. Geçmiş deneyimlerine bağlı olarak herkesin farklı tepkiler vereceğini biliriz, siz olası kendi tepkilerinizi düşünün. Peki, o noktada cevabını bulmanız gereken ilk soru nedir? “Hırsız içerde mi?” Bu soruyu cevaplamak için kimimiz polis çağırıp onunla, kimimiz komşuyla ya da bir aile üyesiyle, kimiz de tek başına içeri gireriz. Bu soruya yanıt bulmadan ilerlemek mümkün değildir. Hikâyemiz buradan sonra farklılaşır ama gelin biz şimdilik hırsızın oradan gitmiş olduğunu varsayalım.

Şimdi cevaplanmasını isteyeceğim ikinci soru: Hırsız neleri almış, nelere dokunmuş? Bu noktada herkes kendi “değerli şeyler” listesini gözden geçirecektir. Bu evdeki para, ziynet, teknolojikler (TV, bilgisayar, cep vb.) olabileceği gibi; değerli bir tablo, özel bir koleksiyon parçası ya da bir kitap olabilir. Bu soruya bulacağınız cevap, tepki düzeyinize etkiyecektir. O listenin ilk birkaç kaleminin ya da daha sonlarda olan şeylerin çalınmış-zarar görmüş olması tepkinizi farklılaştıracaktır. Peki, bu soruyu da cevapladıktan sonra gelen soru: Hırsız eve nerden-nasıl girmiş? İlk iki soru durumla ilgili bir tespit niteliği taşırken bu soru devamlılık açısından oldukça önemlidir. Çünkü bu soruya cevap bulmadan, o evde güvenle oturmak mümkün değildir. Birinin size gelip “tekrar olmama” garantisi vermesi inandırıcı olmayacaktır. Banyo camından, balkondan, kapıdan, pencereden; o hırsızın eve nereden girdiğini mutlak tespit edip, sonrasında da tekrar güvende hissettirecek etkin bir önlem almaya ihtiyaç vardır. Alacağınız önlem pencerelere demir yaptırmak, ek kilit koymak, alarm taktırmak, kamera taktırmak… Her şey olabilir. Etkin önlem için bazen dışarıdan da görüş de alabiliriz, tekrarlamaması için en doğru yol nedir diye. Ancak bu temel üç soru yanıt bulup önlemlerinizi aldıktan sonra, hırsızın girdiği o evde tekrar güvenle uyuyabilirsiniz. Bunun dışında ne bir komşunun “Bir şey olmaz, hırsız aynı eve iki kez girmez” demesi, ne de eşinizin, arkadaşınızın “Endişelenme ben seni korurum” telkinleri yardım etmeyecektir. Bu soruların sağlıklı cevaplarını bulmadıkça, o evin içinde sürekli tedirgin yaşamak demektir. Bu noktadan sonra en küçük tıkırtı ile uyanan, geceleri sesler dinleyen, karartılar gören birine dönüşürsünüz. Bunları yaşıyorsanız, ne aklınızı kaybediyorsunuz ne de paranoyaksınız. Sadece o evde güvende hissetmiyorsunuz demektir ve ihtiyaç olan tekrar güveni inşa etmektir.

Yukarıda hikâyenin ayrıştığı noktada; hırsız hala evde ise yapılacak en makul şey; kendi güvenliğimizi almak, herhangi bir biçimde zarar görme ihtimalimizi minimuma indirmektir. Tüm bu sorular adım adım geçilse de tepkiler farklılaşabilir; bazıları önlemlere rağmen o evde kötü hisseder ve taşınır, bazılarıysa daha az önlemle tekrar huzurla yaşar. Her halükarda zor bir deneyim olduğunu biliriz, o yüzden eviniz için önceden ne kadar önlem alabilirsiniz?

 

0 Shares:
Bir yanıt yazın
You May Also Like
Devamını oku...

Akıl…

Akıl, akıl olsaydı ismi gönül olurdu. Gönül, gönül bulsaydı bozkırlar gül olurdu. Hiç bir akıl kendi mahiyetini bilemez,…