Ortada hiçbir sebep yokken öylesine durduk yere üzülmek, ağlamak. Bir yandan yalnızlığı seçmek, diğer yandan insanlarla beraber olamayışının hüznünü duymak… Toplumsallaşmaktan, bir yere bir kimseye bağlı olmaktan korkmak.
Hüzünlü bir şarkı duyduğunda hiçbir yaşanmışlığı olmamasına rağmen uzaklara dalıp gitmek, acı çekmek.
Güzel bir anı düşünüp özlemek, o anı içine çekip hiç bırakmamaktır. Aynada, gülen yüzünün ağlayan yanını görebilmektir melankoli.
“Melankoli, hüzünlü olma mutluluğudur” Victor Hugo
Melankoli derin bir keder içinde hüzünlü, acı çeken, yalnız, umutsuz bir insanın içinde bulunduğu durumdur. Melankolik mizaçlı kişiler mutsuzdur. Yalnızlığı, toplumdan uzaklaşmayı ve insanlardan soyutlanmayı tercih ederler. Diğer insanlarla yakın ilişkiler içine girmekten kaçarlar. Yaşamı boş ve anlamsız bulurlar. Keder, mutsuzluk ve değersizlik duyguları içindedirler. Melankoli depresyona dönüşebilir ve ağır depresyonlarda intihara gidilebilir. Depresyon duygusal çöküntü içine girmektir. “Depresif kişiliktekiler çöküntüye yatkındırlar. Özgüvenleri azdır, kötümserdirler, coşkusuzdurlar, insanlarla ilişki kurmazlar”
Duygusal çöküntü içinde olanlar hüzünlü bir yüz ifadesine sahiptir. Gözleri ve ağzı aşağıya doğru sarkıktır. Bakışları boş ve omuzları düşüktür. Elemli ya da ifadesiz bir görünümleri vardır.
Bu kişilerde durgunluk ve yetersizlik duygusu hâkim olabilir. Hiçbir şeye ilgi duymama, rahat uyumama, huzursuzluk, kararsızlık, umutsuzluk ve iştahın kaybolması, iç gerginlik gibi belirtiler olabilir. Bu özelliklerin hepsi bir kimsede gözlenmeyebilir. En belirgin özellik kişinin kendini değersiz ve yetersiz görmesidir. Diğer özelliklerden yaygın olanlar yaşama sevincini kaybetme, sürekli yorgun olma, her şeye karamsarlıkla bakmadır.
Melankolik mizaçta olan kişiler, bir olay sonrası hüzne ve kedere gömülmezler. Onların durumu ya doğuştan ya da toplumsal nedenler sonucudur. Melankoli, dışa vuran belirtileri nasıl olursa olsun insanın varoluşunu diğer insanlarla olan ilişkilerini irdeleyen bir yaklaşımdır. Melankoli dünyaya gelmesine, fırlatılıp atılmışlığına bir türlü anlam veremeyen dünya ve diğer insanlarla ilişkilerini sorgulayan ve bütün bunlardan acı çeken, korkan, varoluş konumundan sürekli güvensizlik duyan, bir türlü kendisi olamadığını duyumsayan ve düşünen insanın durumudur.
Melankolik insan huzurlu olabilmek, sakin bir hayat sürebilmek için yalnızlığı seçer. Ancak yalnız olduğunda da hayatla ve insanlarla olan ilişkilerini sorgulaması ve sürekli düşünmesi, kendini suçlaması, varoluşunun nedenini araması gibi sebeplerden dolayı bir türlü dinginliğe ulaşamaz. Sıkıntıları ve bunalımları sona ermez.
Melankolik kişi çelişkiler içinde kalır, kararsızdır. Bir yandan yalnızlığı seçmesinden hoşnuttur bir yandan da insanların içinde olamayışının hüznünü duyar. İnsanlarla ilişkilerinde hep bir sorun vardır. Anlaşılamaması, mizacı gereği farkındalığı, sosyal olmayı, diğerleri gibi olmayı becerememeleri onu insanlardan uzaklaştırır. Toplumsallaşmaktan, bir yere bir kimseye bağlı olmaktan korkmak melankoliklerin tutumudur. Kendilerine duydukları saygı, kendilerine yönelik olmaları belirgin özelliklerindendir.
Melankolik kişi yüreğini yiyip bitiren bir şeylerin varlığını hisseder. İçini kemiren bu şeye teslim olmak istemez ancak çaresizlik içinde onunla mücadele etme gücünü yitirir. Uyum sağlamayı, boyun eğmeyi beceremez. Sürekli arayış içindedir. Tüm şeylerin hiçliğini keşfeder. İçinde kıpraşıp durduğu olumsuzlama boşluğunda güvensizliği tek olumluluk olarak kalır. Ama güvensizlik verimsizdir, tüm içsel kuvveti tüketir.
Yabani olmak, yalnız bir münzevi olmak, hırs içinde olmamak belirgin özelliklerindendir. Kendine kaçışları hem en güzel hem de en sıkıntılı anlarıdır. Güzeldir çünkü kendisini kendinden başka anlayacak biri daha yoktur. Sıkıntılıdır çünkü sorgulamaları, kendini suçlamaları, düşüncelere dalması onu içinden çıkamayacağı durumlara götürür. Melankolik kişi yanlış giden bir şeyleri sezer. Daha iyilerinin olabileceğini düşler ancak başarısızlığa uğrayınca acı çeker. Bu gerilimli ortam sanat ve yaratıcılığın da ortamıdır belki de. Melankolik insan da hep bir karşı koyuş ve başkaldırı görülmüştür. Özgürlüğü arar. İnançlardan uzaklaşınca da acı ve boşluk içine düşer.
Hippokrat’a göre korku ve hüzün uzun sürerse melankolik durumdan söz edilebilir. Hippokrat melankoli üzerine çalışmalarda bulunmuştur. Melankoliyi çökkün, umutsuz, tüm cesaretini yitirmiş bir durum, acı içinde kıvranma, ışıktan insandan kaçma, karanlığı sevme ve konuşmaktan kaçma olarak tanımlamıştır. Melankoliklerde uykusuzluk, dalgınlık, korku, öfke, hüzün gibi durumlar görüldüğünü belirtmiştir.
Melankolik insan her çağda içinde bulunduğu toplumsal koşullardan mutlu olmadığını, olamadığını, yaşama bir anlam veremediğini, topluma uyum sağlayamadığını, toplumsallaşamadığını, bunun içinde bir tür iç göçle kendi içine çekilerek ruhunun bir kısmını olsun kurtarmaya çalıştığını söylemiştir.
Arayış olanaksız bir dünyaya doğrudur. Bu dünyada olmayan başkalıkların özlemi içindedir. Uyumsuzluğu ve kabullenemeyişi bundandır. Dünyanın zevklerini hor görür. Nietzsche’nin dediği gibi ‘sürülere özgü zevkler herkes için değildir’. Uyumsuzluk acı verse de, acıdan kıvransalar da kendilerini bir yere, bir tanıma yerleştirmek istemezler ve herkes gibi yaşamak onlara korkunç görünür.
Melankolik mizaçlı kişilerde hayata karşı ilgisizlik, bezginlik bıkkınlık olabilir. Çökkün, yılgın ruh hali içinde görülebilirler. Geleceğe karşı umutsuzlukla birlikte çaresiz ve zavallı olduklarını hissedebilirler. Yaşamı kendi ellerinde tutamama, var oluşun amacını bulamayıp, kendini oluşturamama korkusu melankoliye neden olur.
Melankolik kişiler, ‘Davranışcı Psikoterapi’, ‘Gurup Psikoterpileri’ ve ‘Psikodrama gurupları’ na kendi istekleriyle katılırlarsa faydalanabilirler.