Sarı bahar; sonbahar

“Düştü yaprağın biri dalından, sonra ağlamaya başladı düştüğü yerde. ‘Asın beni dalıma’ diye…

Ağaç güldü ona, yer güldü, gök güldü. Ben gülmedim!

Bilirim, bu ilahi emirdir. Kopmalıydı yaprak dalından.

Siz de bilirsiniz bunu, ağaç, yer ve gök.

Ama yaprak bunu bilemez ki; bu onun ilk sonbaharı…”

 Sonbahar, yaz mevsiminin yalancı samimiyetiyle birlikte yitip giden umutların ardından bakıştır önce. Sonra karanlığa tutulmuş fener olmak, sorulara cevaplar bulmaktır. Yeniye hazırlayandır… Doğa az sonra uyuyacak, biliriz ki ardından canlanacaktır. Düşünsenize; sonbaharın nefesi olsa, bir de ney üflese!

 Bu sonbahar, değişik bir şey yapmak istiyorum daha önceki tüm mevsimlerden farklı. Sarının her tonunu ezberleyeceğim. Bütün rüzgârların kokusunu üç mevsim daha yetecek şekilde depolayacağım önce ciğerlerime, sonra tüm gözeneklerime… Ve hava karardıkça koklayacağım yaprakla karışık toprak kokusunu, yani ‘sonbahar’ olacak yeni parfümümün adı. İliklerime kadar sonbahar kokacağım yaz-kış bu sene. Geri dönüp bakacağım sonra, işte o zaman demeyeceğim “Neden basmadım sanki yerlerdeki kuru yapraklara? Neden duymadım sanki yaprakların bastıkça çıkardıkları feryatları?”

 Şu anda dışarıda yağmur yağıyor diye ağlayacak duruma geldim sevinçten, sen bize ne yaptın yaz? Yaz aylarında her şey darmadağındır, kimin nerede, neler yaptığını hiç kimse tam olarak bilemez. Sonbaharın nizama getirişini severim. Her şeyin düzene girişini seyrederim omzuma almazsam üşüyeceğim hırkayla… Sonbahar bence, hüzünle huzurun kaynaştığı bir dönemeçtir. Duyulacak keder ne kışa, ne ilkbahara, ne de yaza yakışır. Sokak ortasında iki damla gözyaşı dökülecekse, aylardan mutlaka ya Eylül, ya Ekim ya da Kasım olmalıdır. Sonbahar bana, evime gelmişim gibi “hoşgeldin” diyen bir karşılayıcıdır.

 Unuttuğunuz sizi, size hatırlatan mevsimdir. Bitmeleri hazmedip, ruhunuzun karakışına hazırlar sizi.

 Hayatımda güzel ve kötü olan ne varsa beni hep bu mevsimde bulmuştur. Er ya da geç, sonbahar imzalıdır unutamadığım anılarımın hepsi. Hani hazan, hüzün, melankoli getirdiğinden değil sadece, yine sonbahardır kendime çektirdiğim sancıların nihayetlendiği gece.

 Mesela ilk kez, sonbahar da âşık oldum ve o garip aşkı yıllar sonra yine bir sonbahar gecesinde unuttum. Bir sonbahar gecesinde tanıdım, güvendiğim insanları, güven kavramını bir sonbahar gecesinde içi bomboş bıraktım. Büyüdüm, olgunlaştım, o seneleri, eski aşkı yine sonbaharda düşündüm çok gece arkasından ağladım. Belki çok yakardığımdan olacak bir sonbaharda buldu sevgi, huzur, güven, inanç tekrar beni. Baktım, sonra birden fark ettim de Vivaldi’nin mevsimlerinin en güzeli de sonbahar değil mi?

 Hep hüznü yakıştırdığımız mevsim olarak suçlu bir bitişi simgeler. Ama güneşli bir sonbahar sabahı farkına varabilene görsel bir şölen sunar aslında. Ayaklarınızın altında gıcırdayan kuru yaprakların renkleri, kahverenginin her tonunu taşır. Ağaçta tutunmaya çalışan, koptu kopacak yaprakların renkleri ise, yeşilden sarının tonlarına, usta bir ressamın paletinden dökülmüş gibidir. Her şeye rağmen bahardır, ilk veya son. Ne fark eder?

0 Shares:
Bir yanıt yazın
You May Also Like