Paylaşılmayan bilginin sahibine bile faydası yoktur derim hep. Kendi kültür ve sanatımızı uzaklarda tanıtmak, öğretmek, layıkıyla temsil etmek çok gurur verici…
Yandan Yandan için başarılar dileriz. Yaza kıpır kıpır bir şarkı ile geldiniz. Nasıl çıktı ortaya, anlatır mısınız?
Uzun zamandır kıpır kıpır oynatacak bir şarkı ile çıkmamıştım. Sevenlerimi yerinde oynatacak bir şarkı
hazırlamak istedim ve şuanki tepkiler de çok iyi. Sözü müziği bana ait düzenlemesi, Efe Demiryoğuran’a, video klibimizi ise İzzet Başlak çekti. Oryanteller de eşlik etti.
Yatsın yanıma isimli şarkınızın çalınmadığı yer, dinlemeyen kimse kalmamıştır herhalde, o da şahaneydi?
Dokunmadan sevmeye razı gelenlerin hikâyesi ve bu hikâyeyi yaşayanların sayısı düşündüğümden çok
daha fazlaymış! O, şarkıda olduğu gibi aşkını ifade ederken utanmayan, kelimelerini sakınmayan cesur
insanlara ulaşabildiğim için çok mutluyum. Bu kadar sevilmesi ve hala dinleniyor olması muhteşem bir
duygu.
Peki Gülden kimdir?
Kadınım, anneyim, ruhuma iyi gelen işime sevgiyle bağlı bir insanım. Çok hareketli ve karmaşık bir yaşamım yok, sadelik, sakinlik ve huzur vazgeçilmezlerimdir. Biraz fazla kontrolcüyüm, bu zaman
zaman beni yoruyor ama etrafıma bir zararı yok hatta işleri kolaylaştırdığımı bile söyleyebilirim. İnsanları dinlemeyi, gözlemlemeyi, hissettikleri duyguları hissetmeye çalışmayı çok seviyorum. Küçük şeylerden çok mutlu olurum, emeğimin geçmediği hiçbir karşılığı, hiçbir şartta kabul etmem. Vicdanım çok hassastır, kendi içimde hesaplaşmak zorunda kalacağım düşüncelerden dahi çekinirim. Güler yüzü, tatlı dili, özür dilemeyi ve teşekkür etmeyi ihtiyaç olarak görürüm. Ama bir duvarım da var tabi yok değil, hak edene sıcacık, hak etmeyene buzdan beterim.
Candan Erçetin’e de benzetenler çok sizi. Emre’nin kadın versiyonu diyenler de var. Siz ne düşünüyorsunuz?
İnsan kendine bile benzemez aslında. Hangimiz tam olarak kendimiz olabiliyoruz ki? Ama öyle kıymetli isimler ki bahsettikleriniz, güzel insanlara benzetenler, sağ olsun var olsunlar…
Bu arada 2 yıl Ege Ordu Komutanlığı’nın sanatçılığını da üstlenmişsiniz, asker sevginiz tartışılmaz o halde?
Toprağımıza, insanımıza, geçmişimize ve geleceğimize gözü gibi bakanlara sevgim de saygım da bakidir. Çok kutsal görevler bunlar, Allah askerlerimizin ayağına değil taş, toz bile değdirmesin.
Londra’da yerel koronun şefliğini yaptınız, parlamento da sahne aldı. Londra’nın ilk Türk kadın şefi olarak anıldınız. Biraz da bundan bahsedelim mi?
Öğrenmeyi de öğretmeyi de çok seviyorum… Paylaşılmayan bilginin sahibine bile faydası yoktur derim
hep. Kendi kültür ve sanatımızı uzaklarda tanıtmak, öğretmek, layıkıyla temsil etmek çok gurur verici.
Hayatımın güzel anılarındandır… Yabancı bir toplumun, senin kültüründe var olan değere
gösterdikleri ilgi ve değer paha biçilmez bir kıymet. Her sahnemizde “Ne Mutlu Türküm Diyene!”
dedim gönlümden.
Emre Aydın’ın 2012 yılında çıkarmış olduğu albümümün çıkış parçası olan “Soğuk Odalar”ın söz yazarı ve bestecisi sizmişsiniz?
Evet, Soğuk Odalar’ın da sözü ve müziği bana ait. Sene 2012. Her hikâyenin bir başlangıcı vardır, aslında benim müzik yaşantım çok daha geçmişe dayalı ama dinleyicime merhaba dediğim ilk göz ağrım şarkım Emre Aydın ile olan Soğuk Odalar düetimdir.
Şarkılarınız biraz melankoli ve acı taşıyor, ama çokta seviliyor sırrınız ne?
Şarkılarım bir hedefe giden araç değil, bana iyi gelen kıymetli bir amaç. Sanırım bu samimi duygu dinleyicime de geçiyor ki, içimden geçeni yazdığımda içlerine dokunduğunu görebiliyorum. Bir insanın
yüreğine dokunabiliyorsanız artık bir dostunuz daha var demektir. Ne mutlu ki benim de şarkılarımın
dostu çok. Dilerim o dostların da seveni çok olsun…
Mutluyken mi yoksa mutsuzken mi daha iyi şarkılar çıkar sizden?
Ben mutsuzsam o an sadece mutsuzluğumu iyileştirmek için çabalarım. Algılarımın en açık olduğu ve
yazdığım anlar mutlu olduğum anlardır. Ben iyi hissetmeliyim ki, iyi gözlemleyip iyi aktarabileyim.
Kendinizi siz nasıl buluyorsunuz?
Yazarken ve söylerken özgürüm, kaygım yok, kendimle kavgam hiç yok, dolayısıyla beklentilerim karşılanmayacak cinsten değil. Seviyorum bu yönümü, emin ve sağlam adımlarla bin km yürümek, yarını belli olmayan yüz metreyi hızlı gitmekten iyidir.
Türkiye’de sanata dair neler düşünüyorsunuz?
Sanat hiçbir şart ve koşulda değerini yitirmez ama insanlar düşünüp derin derin anlamlandıracakları eserler yerine hemen algılayabilecekleri basit üretimlere yönelmiş vaziyetteler. Bu anlamda biraz tembelleştik bence, ama biz tembelleştik diye sanat sahip olduğu anlamdan hiç bir şey kaybetmedi. Daha çok göz önünde olması hepimizin ufkunu genişletir, umudum da dileğim de bu yönde.
Pandemi sanatı fazlasıyla vurmuştu, sizi ne denli etkiledi?
Motivasyon kaybına uğrattı dönem dönem. Ben yine üretime devam ettim ama yaşam benden ve yaptıklarımdan ibaret değil, herkes aynı gemide olunca kimsenin kimseden ne artısı ne de eksisi olmuyor. Üzüldüm, hem hepimizi uğrattığı motivasyon kaybı, hem de önümüzde duran ve bir türlü netleşmeyen belirsizlik yüzünden. Sonuçta; toplumun derdi bireyin derdi. Ben öyle düşünüyor öyle hissediyorum en azından.
İsyan ettiğiniz şeyler oluyor mu hiç, ya da gerçekten çok üzüldüğünüz?
Oluyor olmaz mı? İnsanım en nihayetinde ve bu duygulara kapılmazsam aklımdan, duygularımdan şüphe ederim. Ağlıyorum da kahkaha da atıyorum. Yeri geliyor kabullenemediğim için isyan ediyorum, yeri geliyor hazmettiğim için dua ediyorum 🙂
Estetikle aranız nasıl?
Karşı değilim, ihtiyaç duyduğumda kaz ayaklarıma Botox yaptırmışlığım var. Minik dokunuşların ortaya çıkardığı pırıl pırıl görünüme kimse hayır demez bence. Ama mimiklerin darmaduman olduğu ve ifadeyi hissizleştiren müdahaleleri sevmiyorum.