Temizlik yaptım bu kış…
Kalkıp gidesim var. “Ben geldim” diyesim var, ama “ama” sı da var… Gecenin bir yarısında, rüzgârın dövdüğü kaldırımlarda buldum kendimi. Fark edişler ve pırıl pırıl bir derinlik sarhoşluğunun ardından anlam veremediğim bir şey beni sessizce kavradı. Kızıl havalar ne de çabuk gelmişti! Yapacak bir şey yoktu; özgürlüğün üzerine yürümekten başka. Her saniye eriyordu kaldırımlar, arkamda bıraktığım, geçmiş bile değildi. Tatlı bir “şimdi” hissettim iliklerimde. Özgürdüm! Her şeyde özgürdüm ve yürüdükçe karanlığın üzerine, kalp çarpıntılarımda şimdiyi yaşıyordum; derin ve sessiz. Buruk yalnızlıkların ve yapmacık gülüşlerin ardında elbet fethedilmeyi bekleyen bir kale vardı. Sessiz ordum yürüyordu üzerine…
Gerekli olan tek şey; sırt çantasını alıp çıkabilmek… Anılarını ya da seni anlatan şeyleri alıp gitmek değil! Bu güne kadar ne yaptın ki kendin için? Neyi alıp gideceksin? Üç-beş parça eşya, belki de o bile değil… Neyin var ki senin? Bu zamana kadar neye “Benim” diyebildin? Sahip olabildiğin tek şey; cesaretin… Gayret et, az kaldı. Gideceksin… Sokaklar şöyleymiş, ağaçlar böyleymiş, dünya dönermiş, gemiler geçermiş, çiçekler açarmış… Falan, filan…
Yaz geldi yine. İçime güneşi, yüreğime denizi saldım çoktan. İliklerime kadar işlesin artık sıcak! Ufak kız çocukları gibi, çapraz atıp bacaklarımı koşasım var. Tökezlerim elbet ama bütün ağaçlarla dostluğum var. Siz yine de iyi taraflarımı alın işte…
“Aşkım da değişebilir, gerçeklerim de! Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı yan gelmişim, diz boyu sulara. Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum. Hiç birinizle dövüşemem, benim bir gizli bildiğim var. Sizin alınız al, inandım. Morunuz mor, inandım. Ben tam kendime göre, ben tam dünyaya göre ama sizin adınız ne? Benim dengemi bozmayın…”
Başkalarına söyleyecek çok lafım var da, kendime tek kelime edemiyorum.
Kendi elinle serdin tüm değerlerini pis pasaklı ayaklar altına. Sonradan oturup ağlarsın ezilen duygularına. Kendi düşen ağlamaz be adam! O yüzden hiç sızlanma! Küçücük bir mum ışığından güneşin bile yapamayacaklarını beklersen, eline diken batacağını bile bile çalıdan üzüm toplamaya kalkarsan, sonun hüsrandır be adam, hüsran! Yıktın tüm değerlerini, yaktın her şeyini, nerden vuracak diye bekle dur artık. Sütten yanmış ağzınla artık yoğurdu değil, hiç bir tadı tadamayacaksın çünkü sen, kaynar kireçten bekledin sütün lezzetini…
Temizlik yaptım bu kış… Hem de tüm benliğimde…
Bütün sinirlerimi, kemiklerimi, hatta kanımı bile temizledim. Beynimin kıvrımlarına girmiş, sinmiş tüm pislikleri attım.
Kırgınlıklarımı dışarı çıkardım ilk önce. Görmenizi isterdim, nasıl da çok yer kaplıyorlarmış, inanamazsınız. Bağışlamayı yerleştirdim yerine. Özenle, titizlikle. Atarken kırgınlıklarımı, bakmadım neydi onlar diye. Geçmişimden de bir parça kalsın istemiyordum. Gelecek, geçmişten daha çok zaman ayırmayı hak ediyor. Bakmadım. Merak da etmedim. Bağışlamayı ekerken beynime, tekrar kırılmaktan korkuyordum.
Kıskançlığımı çıkardım. Meğer ben ne az kıskançmışım! Çok kolay oldu. Sevindim. Sanki kaybetmiş bir eşyamı bulmuş gibi oldum. Çok şükür ki, kin ve nefret yoktu yüreğimde. Allah korusun, nasıl temizlerdim hiç bilmiyorum?
Sıra korkularıma gelmişti. Çıkarmaya bile korktum önce. Ne de çok alışmışım onlarla yaşamaya. Bunca acı ve endişeye nasıl alışılır? İçten içe bir sevgi nasıl duyulur anlayamadım? Toprağı sevmiş mor bir menekşeydi onlar. İyi bakmışım onlara! Her gün yeni korkular ekleyip, sulamışım kaygılarımla. Mutluluklarımı, ümitlerimi ne de çok ihmal ettiğimi anladım o an. Bu ilgiyi onlara verseydim, her gün onları sulayıp birer umut daha ekseydim, almadan verip, beklemeden sevseydim. Her şeyden önce içimdeki gücün ve sevginin daha fazla farkına varabilseydim; böyle bahar temizliklerine ihtiyacım olmazdı.
Çok zorlandım korkularımla. Birbirinin içine halkalar misali girmişlerdi. Kenetlenmişlerdi adeta. Onları da sevgiyle çıkardım. Bir bebek şefkatiyle, öperek, severek, okşayarak… Onları yaşamaktan, hem de bir zamanlar kâbus gibi yaşamaktan, pişmanlık duymadan çıkardım. Kızsaydım onlara, bağırıp çağırsaydım, yine dönüp dolaşıp yapışacaklardı yakama.
Güzel kokular geliyor içimden. Saçlarım hep parlak gibi dururdu ama parlak değilmiş. Ellerim her zamankinden daha yumuşak, tenim hiç olmadığı kadar duru. Bir su gibi sesim… Temizlik yaptım bugün, bahar temizliği. Neşe ektim, hoşgörü, güven, sevgi ektim. Almadan vermeyi, sevilmeden de sevmeyi, paylaşmayı ektim. Sağlık ektim, bol sıhhat… Korkusuzlukları ektim alabildiğine. Saatlerce ektim korkusuzluğu. Aşk ektim her hücreme. Coşku, heyecan, sessizlik ektim. Tüm güzel fikirler sessizlikten geliyor bana. Kabullenme ektim, olduğu gibi kabullenme…”