Yaz’dım; ışık olup ısıttım, sen yüzüme kalın perdeler kapattın.
Kış’tım; yağmur olup yüzüne yağdım, rüzgâr olup saçlarına estim, sen beni dışarda bıraktın.
Bahar’dım; ağaç olup bahçende çiçek açtım, dönüp cemalini bakmadın.
Güz’düm; sarı yapraklarımdan altın yollar döşedim ayaklarına, kapıyı, pencereyi açmadın, üzdün…
Yazdım; sana ne şiirler, şarkılar yazdım kulaklarını tıkadın.
Tentürdiyot kokulu koridorlarda umutla bekledim, hikâyenin sonunu yine sen yazdın!
Bulutlara yalvardım, güneş açsın diye yakardım, evimi, çatımı yağmurlarla ıslattın!
Sordum; “ne zaman biter?” diye… Duymadın…
Yazdım, denizlere şişeler bıraktım, belki birileri okur anlar halimi diye,
Dalgaların yönünü çevirip, şişeleri bana geri gönderdin, halimi kimseye anlatamadım.
Saz’dım; çalar, söylersem belki dinleyen olur sandım,
önümdeki mendile sadece bahşiş bıraktın.
Yazdım, karaladın. Söyledim, kulak kapattın. Yandım, dönüp bakmadın.
Eridim, ayaklarına. Üzerime bastın.
Ey sevgili sen beni ne sandın? Ben aya, güneşe, toprağa, böceğe aşığım.
Gökteki yıldız, dağda açan çiçek gibi bir başımayım.
Bir tek umudum var benim ama sen beni hiç anlamadın…
Bugün iyi günümdeyim. Bütün düşmanlarımı, bana kötülük yapanları, yapmış olanları affettim. Yediğim lokmalardan, kopardığım yapraklardan, biricik kızım Rita’dan af diliyorum.
Bilerek veya bilmeyerek üzerine basarak ezdiğim böceklerden, karıncalardan ve tüm sefil omurgasızlardan af diliyorum.
Dağlardan, denizlerden, taşlardan, akrabalardan, arkadaşlardan, kardaştan, yüzüme yağan yağmurdan, boşuna doğan güneşten, gökteki yıldızlardan, yaktığım gemilerden, dolunaydan af diliyorum.
Yıllardır kahrımı çeken anamdan, ondaki sahiplenmeden, baba evinden, ana sütünden, yediğim ekmekten af diliyorum. Kıymetini bilemediklerimden, faydasını göremediklerimden, beni bekleyen gelecekten, yazdığım kalemden af diliyorum.
Dinleyip de inandığım masallardan, hadsizce kurduğum hayallerden, yıllarca sabırla besleyip büyüttüğüm ümitlerden af diliyorum. Af diliyorum, sensiz aldığım her nefesten…
Gözüme yapışıp kuruyan yaşı, kalbime oturan siyah kışı, sırtımdan vuran taşı affettim. Kırılan aynaları, kanayan yaralarımı, yüzümü çarptığım duvarları, paçama bulaşan çamurları, ıslattığım yastıkları, sıktığım yumrukları, yetim kalan çarşafları affettim. Ben seni affettim ey sevgili, sen de sevgini helal et!
“Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten,
affet, senden habersiz aldığım her nefesten…”