Üşütürmüş karanlık en sıcak havada bile. Boşlukmuş çünkü girdapmış karanlık. Üç-beş mutlu anıyı taş diye sektirdiğin bir deniz kıyısıymış, mehtaba karşı. Karanlık, soğuk bir suymuş, ayaklarını çırptığın…
Nefesmiş karanlık, soğuk bir nefes! İçine çekince ciğerlerini hem doldurur, hem de dondururmuş. Hayat diye solutup, yalnızlık diye bırakan bir nefesmiş. Çektikçe çekesi gelen bir kış gecesiymiş içine… Zifiriymiş, zahirmiş ve zehirliymiş…
Çiçekler gecede meyve verir, karanlıkta çoğalır yaşam. Karanlığın tohumları, titrer kendince ve dile gelir haz… Doğacak yaşamın sesleri, başta da duyulur, sonda da. Çıkar gün yüzüne meyve. Büyür akıl almaz bir hızla ve düşer kanadın gölgesinden…
Çabalama artık iyilik için, bırak karanlık seni esir alsın. Ruhunda bir iblis varsa, melek olmaya çabalama. Bırak karanlık içindeki cevheri çıkarsın. Kalbin mi? Parçalara ayrıldıktan sonra bir uçurumdan aşağı atılalı bir asır geçti. İyiliğe inanan beyaz değilsin. Sen artık sadece siyahsın!
Bir tek karanlık samimi; hiç olmazsa tek rengi var onun. Gölgeler bile seni terk eder karanlıkta ama olsun… Sanki bu günlerde kafam biraz karışık? Bir ben miyim karamsar, bir ben miyim karanlık? Gözlerimi yalıyor karanlık, ıslak ıslak oluyorum. Kulaklarımdan öpüyor, içim gıcırdıyor…
Suçludur karanlık! Sonu görünmeyen derin bir kuyudur. Herkes bir şeyler atar o derin kuyuya. Karanlığın içine düşmekten son anda kurtardığım bir yalnızlığım var şimdi ellerimde. Ne duruyorsun? Şimdi kendi kuyuna kendini de atabilir misin? Atlayabilir misin uçurumda kalmış karanlık gecelere sen de?
Anne şefkatiyle sarar sarmalar, kusurları örter. Sadece şehrin ışıkları vardır. Yalnızlığın en derin hissedildiği sarsılma anıdır. Korkularla yüzleşmek yerine, hayata bağlanmanın verdiği hazdır. Bazen hasrettir, bazen cevabı verilemeyen sorulara cevaptır… Yalnızlığı emanet ettiğimiz tek dostumuzdur. Kaybetmenin verdiği burukluğu içerisine gizlersiniz. Hele ki geçmişteki yaralardan biri kanamaya başlarsa, gece ile sararsınız. Gözyaşlarınızı o siler. Keşkelerin, boğazınıza düğümlendiği anların birleşimidir gece…
Haramdır kimi zaman uyku, zehir gibi gelir. O an tek dostunuz gecedir. Ya da en büyük düşman? Ölümü getirir akla hep umutsuzluk selinde boğuşuluyorsa. Yalnızlık geceyle koyun koyunayken sizi de sarmalar. Bir hüzün çöker omuzlara…
Nöbetleri olan insana, zamansızlık kavramının varlığını yaşattıran, hüzünlerin sahibidir. Onda, ölüm her andır. Hayallerin yıkılışının, yeniden var edilişin simgesidir. Kimsenin görmediği gözyaşlarının varlığında, hayata sorulan en büyük soruların sahibidir gece…
Sıcacık bir gülüştür kendimizle yüzleşmeye açılan kapıda. Ölümün küçüğünü tadanlar için, ruhun bedenden ayrılışıdır. Ruhun özgürlüğüdür, bu dünyada bağlanmışlığın bitişidir. Bedenden ayrılamamış ruhların gel-gitleridir. Aşktır gece, dibe vurarak yaşanılandır. Özlemdir gece, asla kavuşulamayandır. Hasrettir gece, yaşama ve ölüme bağlanmışlığın son demine…
Damarlarınızda dolaşan duygunun dozunu, ne olduğuna bakmadan artırır. Sevgileri daha ateşli, hasreti daha dayanılmaz yapar. Sayılı günlerin geçişini yavaşlatır. Kalp ağrısını fiziksel acıya dönüştürür. Tüm gizlerin ortaya çıkmak için sözleştiği, gizli köşelerdeki fısıldaşmaların, yasak buluşmaların üstünü lacivert kadife yumuşaklığı ile örten bir vakittir gece…
Kimbilir hangi uzaklıkta, hangi dillerde aynı şarkılar söylenir? Ortak kaderler yaşanır koyu renkli sessizlikte birbirinden habersiz, aynı vakitlerde ve kaç sevgili gözyaşlarını akıtır güneşin batmasıyla açılan ortak boşluğa? Gün boyu takılan maskeler çıkarılır, en aykırı düşlere koşulur ve vücuttaki bütün özlem karanlığa akıtılır. En ketum dosttur gece…