KANSERE KARŞI KORUYUCU, RUH SAĞLIĞINA DA İYİ GELİYOR!
Kanser, diyabet, kolesterol ve diğer kronik rahatsızlıklara karşı etkili olan fonksiyonel beslenme ve Akdeniz diyeti, Türkiye’de de popüler bir şekilde tercih ediliyor. Akdeniz diyenin planlanan bir diyet yerine yaşam şekli olarak benimsenmesi gerektiğini vurgulayan Feride Fonksiyonel Yaşam Koordinatörü Uzm. Dyt. Başak Satar, “Akdeniz diyeti içerisindeki farklı besin maddelerinin tek başına kanserden koruyucu olabileceği hakkında çalışmalar ortaya çıkıyor.” dedi. Beden sağlığının korunmasını merkezine alan fonksiyonel yaşam hakkında da bilgi veren Başak Satar, sürecin kişinin beslenme alışkanlıklarından, ruh sağlığına varana kadar tüm etmenleri hayatına katması şeklinde gerçekleştirildiğini belirtti.
Hastalıkların altında yatan nedenleri ele alarak insanların sağlıklarının korunması için çözümler sunan fonksiyonel beslenme ülkemizde de gün geçtikçe önem kazanmaya devam ediyor. Türkiye’de bu beslenme türünü merkezine alarak faaliyetlerine başlayan Feride Fonksiyonel Yaşam’ın Koordinatörü Uzm. Dyt. Başak Satar, kanser, diyabet, yüksek kolestrol ve diğer kronik rahatsızlıklara karşı adeta kalkan görevi gören Akdeniz diyeti ile fonksiyonel beslenme hakkında merak edilenleri aktardı.
“AKDENİZ DİYETİ GENEL OLARAK ANTİOKSİDAN KAPASİTESİ YÜKSEK BİR ÖZELLİĞE SAHİP”
Dünya genelinde uygulanan birçok beslenme türü ve diyet biçimi olduğunu söyleyen Uzm. Dyt. Başak Satar, “Bunlardan biri sağlık üzerine birçok olumlu etkiye sahip olduğu kabul görmüş olan Akdeniz diyeti olarak da bilinen Akdeniz tipi beslenmedir. Temel olarak Akdeniz diyeti; bol miktarda meyve ve sebze, tahıl, kuru baklagiller, sert kabuklu meyveler ile yüksek miktarda posa, orta miktarda balık ve tavuk (2-4 kez/hafta), düşük düzeyde kırmızı et (1-2 kez/ay) içeren, zeytinyağından zengin, doymuş yağlardan fakir bir beslenme şeklidir. Akdeniz diyeti içerdiği vitamin, mineral ve fonksiyonel bileşiklerinin çeşitliliği sayesinde genel olarak antioksidan kapasitesi yüksek ve antiinflamatuar bir özelliğe sahiptir.” dedi.
“PLANANLANAN BİR DİYET YERİNE YAŞAM ŞEKLİ OLMALIDIR”
Akdeniz tipi beslenmenin içerdiği makro besin ögesi dengesi yanında mikro besin ögeleri ile de organizmanın oksidasyon ile savaşmasına katkı sağladığını söyleyen Uzm. Dyt. Satar, “A vitamininin farklı formları antioksidan özellikleri DNA’yı oksidatif hasara karşı korumaktadır. Akdeniz diyet modelinin, planlanan bir diyet olması yerine yaşam şekli olması, sürdürülebilir olması gerekmektedir. Bunların yanında kanser dâhil olmak üzere birçok dejeneratif hastalık için azalmış risk ile ilişkilendirilmesi nedeniyle sağlığı sürdürücü etkisi de bulunmaktadır” ifadelerini kullandı.
“AKDENİZ DİYETİ TÜMÖR BÜYÜMESİNİ AZALTABİLİR”
Akdeniz diyetinin tümör büyümesini azaltabileceğine dikkati çeken Uzm. Dyt. Satar, “Kanser, sağlıklı hücrelerin mutasyon sonucu, denetimsiz olarak hızla çoğalması ile oluşan bir hastalık tanımlanmaktadır ve tespit edilene kadar ‘tümör’, ‘kitle’, ‘yumru’, ‘nodül’ veya ‘lezyon’ olarak adlandırılabilmektedir. Tümörler, kişinin beslenme durumuna, fizyolojik özelliklerine, kanserin türüne ve tedavi şekline bağlı olarak iyi huylu ya da kötü huylu olarak adlandırılabilir. Zaman zaman Akdeniz diyeti içerisindeki farklı besin maddelerinin tek başına kanserden koruyucu olabileceği hakkında çalışmalar ortaya çıkıyor. Akdeniz diyet modeline atfedilen sağlık yararı ise tek bir besin türünden değil diyetin toplam enerji dengesi, makro ve mikro besin içeriği ve biyoaktif bileşenlerin toplam yararından geliyor. Aynı zamanda işlenmiş ürünlerin diyette yer almaması ve zararlı bileşiklerin oluşumunu tetikleyen pişirme yöntemlerinin kullanılmaması diyetin ekstra yararlarından sayılabilmektedir” şeklinde konuştu.
BESİNLERİ PİŞİRİRKEN DE DİKKAT ETMEK GEREKİYOR
Sağlıksız diyet kalıplarının yüksek BKİ, komorbid hastalıklar ve artmış kanser insidansı ile ilişkili olduğunu gösterdiğini söyleyen Başak Satar, “İncelenen beslenme modellerinde görüldüğü üzere besin örüntüsünün yanında besin pişirme ve saklama koşulları da belirli riskler taşımaktadır. Özellikle kızartma, kavurma, tuzlama ve tütsüleme işlemleri sırasında karsinojen olarak tanımlanacak boyutta artış saptanmıştır. Karaciğer ve böbrek gibi organlar başta olmak üzere tüm dokularda birikme eğiliminde olan bu karsinojen bileşikler, hücresel dengeyi değiştirerek, artmış kolon, meme, prostat kanseri riski ile ilişkili olduğu bildirilmiştir. Bu bileşiklerden bazıları Dünya Sağlık Örgütü ve IARC tarafından kanserojen olarak sınıflandırılmaktadır ve mesane, akciğer ve cilt kanserleri için güçlü kanıt düzeyinde risk oluşturduğu belirtilmektedir.” açıklamasında bulundu.
“FONKSİYONEL YAŞAM SADECE DÜZGÜN BESLENME DEĞİLDİR”
Dünyada ‘Functional Medicine’ ya da ‘Culinary Nurtrition’ olarak bilinirliği gittikçe artan fonksiyonel beslenme hakkında da bilgi veren Feride Fonksiyonel Yaşam Koordinatörü Uzm. Dyt. Başak Satar açıklamasının devamında ise şu ifadeleri kullandı:
“Beden sağlığının korunmasını merkezine alan fonksiyonel yaşam kişinin beslenme alışkanlıklarından, ruh sağlığına varana kadar tüm etmenleri hayatına katması ve bu yöntemleri yaşam tarzı ile bütünleştirmesi şeklinde gerçekleştiriliyor. Diyabet ve kalp hastalıkları dahil pek çok hastalığı iyileşmeye götüren fonksiyonel yaşamın sadece beslenme olarak düşünülmemesi gerekiyor.
Kas, iskelet ile eklem sağlığımız için egzersiz ve sporunda hayatımızda aktif bir şekilde olması gerekmektedir. Hareketsiz yaşam kas ve eklem ağrılarıyla beraber aslında sindiririm sistemimizi de oldukça etkilemektedir. Sindirim sistemimizin kötü etkilenmesi de bütün sağlık sistemimizi olumsuz olarak etkilemektedir.”